Search Results
"" için 54 öge bulundu
- Türkiye'deki sığır sayısı belli oldu... Türkiye'de toplam 16 milyon sığır var. Türkiye'deki büyükbaş ve küçükbüş hayvan sayıları
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2023 yılına ilişkin hayvansal üretim istatistiklerini açıkladı. Açıklanan istatistiklere bakıldığında Türkiye'deki büyükbaş hayvan sayısı 2022 yılıyla kıyaslandığında yüzde 2,6 düşüş gösterdi. Açıklanan verilere bakıldığında Türkiye'de toplam 16 milyon 421 bin 256 sığır, 171 bin 835 tane ise manda bulunuyor. TÜİK tarafından açıklanan veriler dikkate alındığında, küçükbaş hayvan sayısının da büyükbaş hayvan sayısına benzer olarak düştüğü gözlemleniyor. Verilere göre, 2022 yılılda 56 milyon 265 bin 750 küçükbaş hayvan sayısı 52 milyon 363 bin 410'a geriledi. Bu düşüş, Türkiye'deki küçükbaş hayvan sayısının yüzde 6,9 oranındaki düşüşe denk geliyor. Açıklanan verilere bakıldığında, Türkiye'deki büyükbaş ve küçükbüş hayvan sayılarıyla birlikte Türkiye'deki sığır sayısı da belli oldu. Türkiye'de verilere göre toplam 16 milyon 421 bin 256 sığır var. Türkiye nüfusu artıyor, hayvan sayısı azalıyor TÜİK verilerine göre son yıllarda Türkiye'nin nüfusu artarken hayvansal üretim azalıyor. Son verilere göre Türkiye nüfusu 85 milyon 372 bin 377 kişi oldu. Türkiye nüfusu düzenli olarak artış eğiliminde. Ancak, büyükbaş ve küçükbaş hayvan üretiminde yıllara göre düzenli bir artış bulunmuyor. Büyükbaş ve küçükbaş hayvan üretimi dalgalı bir şekilde ilerlerken son yıllarda yaşanan düşüş ise göze çarpıyor. Özellikle küçükbaş hayvan üretiminde son yıllarda yaşanan sert düşüş dikkat çekiyor. Türkiye'nin TÜİK verilerine göre, bir önceki yıllla kıyaslandığında 92 bin kişi artış gösterdi. 2022 yılında 599 bin, 2021 yılında ise 1 milyon 65 bin kişi artmıştı. Türkiye'nin nüfusu her geçen yıl bir önceki seneye göre arttış gösterirken, 2023 yılında küçük baş hayvan sayısı 3 milyon 902 bin azaldı. 2022 yılında da 1 milyon 253 bin azalan küçükbaş hayvan sayısı 2021 yılında ise bir önceki seneye göre 3 milyon 406 bin artış göstermişti. Verilerden de anlaşılacağı üzere son iki yılda küçükbaş hayvan sayısı hızlanarak azalma eğiliminde. Büyükbaş hayvan sayısı ise son üç yıldır azalıyor. TÜİK verilerine göre Türkiye'de 2023 yılında büyükbaş hayvan sayısında 440 bin azalma söz konusu. 2022 yılında 1 milyon 12 bin azalan büyükbaş hayvan sayısı 2021 yılında ise 121 azalmıştı. Yaşanan değişime daha yakından bakmak için oransal değişime bakmak yerinde olacaktır. Türkiye'nin nüfusu ortalama olarak yüzde 1 büyüme eğiliminde olduğu görülüyor. TÜİK verilerine göre 2020 yılında yüzde 11, 2021 yılında ise yüzde 6 artan küçük baş hayvanlar ise 2022 yılında yüzde 2, 2023 yında ise yüzde 6 azaldı. TÜİK verileri son iki senede büyükbaş hayvan sayınıda yaşanan azalmayı da ortaya koyuyor. Verilere göre, 2022 yılılnda yüzde 5 azalan büyükbaş havyan sayısı bu sene de yüzde 2 azalma eğilimi gösterdi. Verilere göre, büyükbaş hayvanlarında azalma hızı azalsa da azalma eğiliminin sürdüğü görülüyor. Sığır sayısı da son üç yıldır düşüyor TÜİK tarafından açıklanan hayvansal üretim istatistiklerinin ardından, FOX Ana Haber sunucu Selçuk Tepeli'nin "200 Bin troll besleyeceğinize 200 bin sığır besleyin, bu ülkeye faydası olur en azından" sözleri akıllara geliyor. Türkiye'de verilere göre toplam 16 milyon 421 bin 256 sığır var. Sığır sayıları son üç yıldır düzenli olarak azalıyor. 2021 yılında bir önceki yıla kıyasla 114 bin azalan sığır, 2022 yılında ise 998 bin azalmıştı Bu sene ise Türkiye'de sığır sayısı geçtiğimiz yıla göre 430 bin azaldı. İlgili verilerin değişim oranına bakıldığında ise 2021 yılında yüzde 0,64 azalan sığır sayısı 2022 yılında bir önceki yıla oranla yüzde 5,59 azalış gösterdi. Bu sene ise 2022 yılına kıyasla sığır sayısı yüzde 2,56 düştü.
- Türkiye en çok konut satılan il İstanbul, ilçe Esenyurt... Türkiye 2023 yılında konut satışları
Barınma her insanın vazgeçilmez ihtiyacı. Modern dönemlerde barınma ihtiyacı ise evler aracılığıyla gideriliyor. Bir evi kullanabilmezin yasal yolları o eve sahip olmanız, o evde kiracı olmanız ya da o evde misafir olmanız... Misafirlik geçeci, kiralar ise ateş pahası. Ev almak ise yükselen kredilerle birlikte iyice zorlaştı. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan faiz oranlarındaki düşüş ev fiyatlarını oldukça yükseltmişti, son yıllarda yaşanan faiz oranlarındaki yükseliş ise kredi ödemelerini oldukça yükseltti. Faiz oranlarnıdaki yükselmeyle birlikte ev fiyatlarında beklendiği oranda düşüş olmadı. Fakat yine de Türkiye'de 1 milyondan fazla konut geçtiğimiz sene satıldı. TÜİK verilerine göre 2023 yılında Türkiye'de toplam 1 milyon 225 bin 926 konut satıldı. 2023 yılında Türkiye'de yapılan konut satışlarının illere ve ilçelere göre sıralaması şöyle: İstanbul birinci sırada, İstanbul'u Ankara ve İzmir takip ediyor 2023 yılında gerçekleşen konut satışlarına bakıldığında en çok konut satışının İstanbul'da yaşandığı gözlemleniyor. Verilere göre 2023 yılında İstanbul'da 198 bin 739 konut satıldı. İstanbul'u ise Ankara takip ediyor. 2023 yılında Ankara'da gerçekleşen konut satış sayısı toplam 114 bin 432 oldu. İstanbul'un nüfusuna kıyasla Ankara'yla arasında olan bu küçük fark dikkat çekti. İzmir'de ise 65 bin 465 konut satışı gerçekleşirken, İzmir'i 64 bin721 konut satışı ile Antalya ve 45 bin 416 konut satışı ile Bursa takip etti. 2023 yılında konut satışı yapılan ilk 10 şehir Esenyurt, Alanya ve Çankaya Türkiye'nin en çok konut satışı olan ilçeleri 2023 yılında gerçekleşen konut satışalarına bakıldığında en çok konut satışı yapılan ilçeler sırasıyla İstanbul Esenyurt, Antlaya Alanya ve Ankara Çankaya oldu. Verilere göre, Esenyurt'ta 2023 yılında 25 bin 189 konutun satışı gerçekleşti. Alanya'da konut satış sayısı 2023 yılında 20 bin 255 olurken, Çankaya'da ise 18 bin 644 konut satıldı. Çankaya'yı 17 bin 269 konut satışyla Keçiören takip ederken, Bursa'nın Nilüfer ilçesi 17 bin 245 konut satışya beşinci sırada yer aldı. 2023 yılında en çok konut satışı yapılan ilk 10 ilçe Yabancılar en çok Antalya'dan konut aldı Veriler incelendiğinde yabancılar tarafından en çok konut alınan ilin Antalya olduğu görüldü. 2023 yılında Türkiye'de yabancılara toplam 35 bin 5 konut satıldı. Bu satışların yaklaşık üçte biri Antalya'da gerçekleşti. Antalya'da toplam 12 bin 707 konut yabancılara satıldı. İstanbul'da ise 2023 yılında 11 bin 229 konut yabancılara satıldı. İstanbul'u ise yabancılara satılan 3 bin 16 konutla Mersin takip etti. 2023 yılında yabancılara en çok konut satışı yapılan ilk 10 şehir
- Türkiye'nin umudu azaldı, memnuniyeti düştü, terörün yerini hayat pahalılığı aldı... Mutluluk araştırması sonuçları açıklandı
Mutluluk araştırması olarak bilinen ve her yıl açıklanan TÜİK Yaşam Memnuniyet Araştırması'nın sonuçları açıklandı. Genel mutluluk düzeyine bakıldığında Türkiye'nin yarıdan fazlası, yüzde 52,7'si mutlu. Her ne kadar sonuçlar "mutluluk verici" olarak görülse de geçmiş yıllara kıyaslandığında bazı parametrelerdeki düşüş de dikkat çekiyor. Kamu hizmetlerinden memun olma oranı düşüyor Araştırmanın önemli bir kısmını da vatandaşların kamu hizmetlerinden memnun olup olmadığının ölçülmesini oluşturuyor. 2013 yılıyla kıyaslandığında çeşitli hizmetlerde yaşanan düşüş dikkat çekiyor. En büyük düşüş eğitim hizmetlerinde yaşandı. 2013 yılında eğitim hizmetlerinden memnun olanların oranı yüzde 69,7'yken bu oran 2023 yılında yüzde 12 azalarak yüzde 57,7'ye geriledi. Eğitim hizmetlerine yönelik memnuniyet düşüşünü yüzde 9,2 oranındaki düşüş ile sağlık hizmetleri takip etti. 2013 yılında araştırmaya katılanların yüzde 74'ü sağlık hizmetlerinden memnunken 2023 yılında sağlık hizmetlerinden memnun olanların oranı yüzde 65'de kaldı. 2013 yılıyla kıyaslandığında, vatandaşların Sosyal güvenlik kurumu hizmetlerinden memnuniyeti yüzde 8,6, Ulaştırma hizmetlerinden memnuniyeti yüzde 8,2, Asayiş hizmetlerinden memnuniyeti ise yüzde 4,9 geriledi. 2013'le kıyaslandığında vatandaşın memnuniyet düzeyinin arttığı tek hizmet ise yüzde 5,8'lik artışla Adli Hizmetler oldu. Belediye hizmetlerinden de memnuniyet düzeyi azalıyor TÜİK tarafından açıklanan veriler incelendiğinde yalnızca kamu hizmetlerinden değil, belediye hizmetlerinden de memnuniyet düzeyinin oldukçak düştüğü gözlemlendi. Verilere göre 2004 yılına kıyasla en büyük düşüş şebeke suyu hizmetine yönelik oldu. Şebeke suyu hizmetinden 2004 yılında vatandaşların yüzde 76,1'i memnunken bu rakam 2023 yılında yüzde 17,6 azalarak yüzde 58,5'e geriledi. Bir diğer büyük gerileme ise toplu taşıma hizmetlerinde yaşandı. 2004 yılında memnuniyet düzeyi yüzde 67,8 olan memnuniyet düzeyi yüzde 11,9 azalarak yüzde 55,9'a kadar geriledi. 2004 yılıyla kıyaslandığında 2023 yılında, kanalizasyon hizmetlerindeki memnuniyet düzeyi yüzde 74'den yüzde yüzde 64,6'ya; yol/kaldırım yapım hizmetlerndeki memnuniyet yüzde 60,1'den yüzde 53,7'ye; çöp ve çevresel atık toplama hizmetlerindeki memnuniyet düzeyi yüzde 74'9'dan yüzde 67,2'ye; zabıta hizmetlerindeki memnuniyet düzeyi ise yüzde 62'den yüzde 54,2'ye geriledi. 2004 yılına kıyaslandığında belediye hizmetlerinde memnuniyet düzeyinde artış gösteren tek hizmet yeşil alanların miktarı oldu. Yeşil alanlar konusundaki belediye hizmetlerindeki memnuniyet 2004 yılıyla kıyaslandığında yüzde 5,8 arttı. Ülkenin en önemli sorununda Terör'ün yerini hayat pahalılığı aldı Yapılan araştırmada önemli bir konu da vatandaşların ülkenin en önemli sorunu olarak neyi gördüğü hususu oluşturuyor. Buna göre 2023 yılında vatandaşlar ülkenin en önemli sorunlarını, hayat pahalılığı, eğitim, yoksulluk, işsizlik ve ahlaki ve toplumsal değerelerin bozulması olarak sıralıyor. Verilerin toplanmaya başlandığı ilk sene olan 2017 yılında yüzde 39,7 ile birinci sırada yer alan Terör ise sekizinci sıraya dek geriledi. Eğitim ise o yıllardan bugüne en önemli sorunlar arasında yer alıyor. 2023 yılında en önemli görülen sorun sıralaması şöyle:
- Gençleşmek mümkün olmayabilir ama genç görünmek mümkün... Sizi genç gösteren yiyecekler
Yaşlanma her çağda ve her yaşta önemli bir gündem olarak duruyor. Kendi yaşından daha genç görünmek ise kimsenin reddemeyeceği bir durum. Eğer 90 yaşında 70 yaşında gibi görünüyorsanız, 70 yaşında gösterdiğiniz için değil ama kendi yaşınızdan genç gösterdiğiniz için kendinizi şanslı hissedebilirsiniz. Gençleşmek mümkün mü? Yaşınızı mahkeme kararıyla küçültüyorsanız belki... Ama genç görünmek mümkün. Sizi genç gösterecek, cildinizi parlatacak yiyecekler elbette var. Beslenme ve sağlık arasındaki kaçınılmaz bağ, beslenme ve genç görünmek arasında da var. Bazı yiyecekler ve içecekler sizin genç görünmezi sağlayabilir. Beslenme uzmanlarının bu konuda tavsiyelerine kulak asmakta fayda var. Sağlıksız beslenmeye paydos etmeli ve cildi gençleştiren yiyeceklere biraz daha önem vermeli. Beslenme uzmanları, beslenme sağlığı için uzun bir liste verecektir. Kadınlar için diyet, erkekler için diyet oluşturacaktır. Ancak biz bu yazıda yaşınızı genç gösterecek, cildinizi parlatacak toplam dört yiyecek ve içecekten bahsedeceğiz. O halde sizi genç gösteren yiyeceklere kısaca göz atalım. 1 . Ayçekirdeği Sağlıklı beslenme yaşam süresini uzatır. Ayçekirdeği dendiğinde ise genelde akıllara sağlıksız bir beslenme gelir. Oysa vitamin bakımından zengin yiyecekler sağlıklı besinlerden birisidir. Ayçiçeği ise genç görünek için gerekli olan E vitaminini içinde barındırır. Hatta neredeyse E vitamini deposidir. Yaşlandırıcı etkiye karşı adeta savaşan antioksidanlara olan ihtiyanızı hatta fazlasını ayçekirdeğinde bulabilirsiniz. 2 . Ispanak ve fasulye Sağlıklı bir vücut için olmazsa olmaz sebze tüketimidir. Beslenme doktorları tarafından verilen sağlık önerilerinde sebzeler çok önemli bir yerde bulunan besin grubudur. Aynı zamanda yeşil yapraklı ıspanak ve fasulye yiyenler ise kırışıklık konusunda oldukça avantajlıdır. Ispanak ve fasulye cildi gençleştiren en önemli yiyeceklerdendir. Cildinizde oluşan yıpranmayı tamir ederken cilt hücrelerinizi de yenileyerek sizi genç göstermeye olanak tanır. 3 . Üzüm suyu Cildi güzelleştiren besinler söz konusu olduğunda meyvenin faydalarından muhakkak yararlanılmalı. En sağlıklı meyveler arasında bulunan üzümün antioksidan özelliğinini çok fazla olduğu bilinmektedir. Öyle ki üzümdeki bu özelliğin, Üzümün antioksidan özelliği, E vitamininden elli, C vitamininden ise otuz kat daha fazla olduğu düşünülmektedir. Kaliteli beslenmede en faydalı içeceklerden birisi de üzüm suyudur. Üzum suyunun en bilinen özellikleri kalp krizine karşı kişiyi koruması, felce karşı önleyici etkisidir. Bu etkinin yanı sıra, gençlşmek isteyenler için de oldukça önemil bir işlev görürü. Üzüm suyu sarkmalara karşı en doğal savaşcıdır. Bunun nedeni üzümün içinde bulunan polifenol adı verilen antioksidandır. Polifenol cildi esnek ve elastik tutmaya yarar. 4. Patates Dünyamızın hayat kaynağı güneş aynı zamanda bizim yaşlılık kaynağımızdır da. Erken yaşlanma ve güneş ışınlarına fazla maruz kalmak arasında doğru bir ilişki vardır. Eğer güneş ışınlarına fazla maruz kalıyor ve bunula savaşmak istiyorsanız en faydalı besin patates olacaktır. Güneşin yol açtığı bu hasarla savaşan patates beta kareton açısından oldukça zengindir. Beta karetonlar, barındırdıkları pigmentler sayesinde güneş ışınlarının veridği zararı engelemek konusunda bire birdir.
- Prostat kanseri riskini en aza indirin... 8 adımda prostat kanserinden korunmanın yolları
Çağımızın en korkulan hastalıklarından birisi kanserdir. Genetik faktörler ve çevresel faktörler kaser sebepleri arasındadır. Kanser gün geçtikçe daha sık görülmektedir. Kanser, kontrolsüz çoğalmadır. Vücudunzda bulunan organ ve dokular kontrolsüz ve olağanın dışında çoğalır ve büyürse kanser ortaya çıkar. Tabii ki her kanser aynı değildir. Aynı kanser türünün ise farklı evreleri farklı risklere işaret eder. Genellikle 4 evre kanser bilinir. Nadiren 5 evreden de söz edilebilir. Kanser tedavisi alanında modern tıp ilerleme kaydetmiştir. Ancak bitkisel kanser tedavileri uyguladığını iddia eden alanlar da bulunmaktadır. 200'den fazla kanser türü kayıtlara geçmiştir. Bunlardan birisi de prostat kanseridir. Prostat adı verilen organ idrar kesesinin tam altında yer alan bir salgı bezidir. Erkek menisi oluşturan sıvının bir kısmı bu organ sayesinde üretilmektedir. Prostatı alınan erkekler baba olamayacağını düşünür. Oysa, tüp bebek gibi yöntemler sayesinde baba olmalaır mümkündür. Prostat büyümesi, prostatın büyüyerek mesanenin altındaki idrar yolunu tıkamasıdır. Bu olayın yaşanması prostatın için yer alan bezlerin büyümesiyle mümkün olmaktadır. Prostat içindeki bezlerin kontorlsüz büyümesi ve çoğalması ise prostat kanseridir. Her tümör iyi huylu ve kötü huylu olarak ikiye ayrılır. Prostat tümörünün tedavisinde de tümörün huyu önemli bir yer tutmaktadır. İdrara çıkma sıklığının çoğalması, idrar yaparken hissedilen ağrı ve yanma, idrar akışının yavaş ya da zayıf oluşu, idrarda kan görülmesi gibi belirtiler prostat kanseri belirtileri arasında yer alır. Peki, prostat kanserinden korunmanın yolları var mı? Tabii ki prostat kanserini önleyecek, prostat konserinden korunacak yöntemler bulunuyor. 8 kouya dikkat ederek prostat kanseri riskinizi en aza indirmek mümkün: 1 . Kahve tüketimini arttırın Yapılan araştırmalar kahve tüketimi fazla olan erkeklerin kahve tüketmeyen erkeklere kıyasla prostat kanserine yakalanma riskinin az olduğunu ortaya koyuyor. Öyle ki, kahve tüketen erkeklerde prostat kanserine yakalanma olasılığı tüketmeyenlere kıyasla yüzde 59 daha az. İçilen kahvenin kafein içermesi ya da içermemesi ise fark etmiyor. 2 . Prostatı çalıştırmak önemli Çalışan prostatın kansere yakalanma riski çalışmayan prostata kıyasla daha az. Prostatı çalıştırmanın bir yolu ise orgazm. Yapılan araştırmalara göre ayda 20'den fazla orgazm yaşayan erkeklerin prostat kanserine yakalanma riski, ayda 7 ve daha az orgazm yaşayan erkeklere kıyasla yüzde 30 daha az. 3 . Gıda seçerken domatese öncelik verin Beslenme ve sağlık arasında önemli bir ilişki olduğu artık herkesce biliniyor. Prostat kanserine yakalanma riskini azaltmak için de beslenmeye önem vermeli ve bazı gıdaları daha çok tercih etmeliyiz. Yapılan araştırmalar domates tüketiminin prostat kanseri riskini azalttığını ortaya koyuyor. Yapılan çalışmalar domatese kırmızı rengini veren likopenin prostat riskini aza indirdiğini açığa çıkarıyor. Uzmanlara göre haftata en az iki defa domates yemek prostat kanseri riskini oldukça azaltıyor. 4 . Hareketsiz kalmayın Egzersiz yapmanın prostat kanseri riskini çok büyük oranda düşürdüğü biliniyor. Öyle ki, düzenli olarak egzersiz yapanların prostat kanserine yakalanma riski yapmayanlara kıyasla yüzde 41 daha az. Ayrıca hareket etmek sadece önleyici değil, prostat kanserinden kurtulduktan sonra da koruyucu oluyor. Prostat kanserinden kurtulan ve düzenli olarak spor yapanların prostat kanserinden ölme ihtimalleri yüzde 56 oranında azalıyor. 5 . Gözünüzü balıklara dikin Balık yağları prostat kanserine yakalanma riskini büyük oranda azaltıyor. Balık yağında bulunan DHA ve EPA, tümörlerin ilerlemesinde büyük bir engel oluşturuyor ve prostat kanserine karşı büyük oranda koruyuculuk sağlıyor. Türkiye bir yarım ada ülkesi olarak bu açıdan şanslı çünkü yapılan araştırmalar bir haftada en az üç defa balık tüketen erkeklerde prostat kanserine yakalanma riskinin tüketmeyen erkeklere kıyasla yüzde 25 oranında azaldığını iddia ediyor. 6 . Trans yağlardan uzak durmalısınız Eğer prostat kanserine yakalanma riskinizi en aza indirmek istiyorsanız trans yağlardan olabildiğince uzak durun. Araştırmalar gösteriyor ki, kanlarında trans yağ oranı yüksek olan erkekler düşük olan erkeklere kıyasla prostat kanserine daha sık yakalanıyorlar. Trans yağlar insan hayatını olumsuz etkileyen yağlar arasında yer alır. Trans yağ içinde bulunan asit maddeleri hem damarlarda iltihaplanmaya hem de insülün direncine neden olur. Damarlarda yağlanma ve insülün direnci ise prostat kanserine neden olan iki önemli faktördür. 7. Güneşin sizi korumasına izin verin Güneş ışınları içinde d vitaminlerini barındırır. Tabii ki her şeyin fazlasının olduğu gibi güneş ışınlarına da fazla maruz kalmak insanlar için çeşitli zararları içinde barınıdır. Ancak vücudunuz için en önemli d vitamini kaynağı güneş ışınlarıdır. Güneşe kendinizi fazla teslim etmeyeceğiniz gibi kendinizi de güneşten mahrum etmeyin. Güneşte bulunan d vitamini prostat kanserini önleyen en önemli vitaminlerden birisidir. Güneş ışınlarından faydalanan erkeler güneşin etkilerinden faydalanmayan erkeklere göre prostat kanserine yüzde 65 oranında daha az yakalanıyor. Ayrıca, d vitamini kansere karşı sadece korumuyor. Kanserli dokuların vücutda yayılmasının da önüne önemli ölçü de geçiyor. 8. Sarımsak ve şaraptan faydalanın Uzmanlar sarımsak ve şarabın prostat kanserine yakalanma oranını düşürdüğünü düşünüyor. Günde iki gramdan fazla sarımsak tüketen erkekler daha az tüketen erkeklere kıyasla yüzde 50 daha az prostat kanserine yakalanıyor. Günde birya da iki kadehten daha fazla şarap içmek ise prostat kanseri hücrelerinin gelişimini büyük ölçü de önlüyor.
- İstanbul birinci, İzmir üçüncü, Ankara ondördüncü sırada... Türkiye motosiklet kullanım verileri
Son yıllarda motosiklet kullanımı büyük oranda artıyor. Bu artışın temelinde otomobil almanın önünde bulunan ekonomik zorluklar, trafikle dolu şehir hayatı gibi nedenler yatıyor. Hal böyle olunca insanlar motosiklet kullanımına yöneliyor ve bunun sonucu olarak da motosiklet sayısı oldukça artıyor. Türkiye'de motosiklet sayısının artış gösterdiği çeşitli dönemler oluyor. Bazen bu artış hızı hiç olmadığı şekilde yükseliyor. Bu yıllarda motosiklet kullanımındaki artışın oldukça yükseldiği yıllar. Cumhuriyet tarihinin en yüksek üçüncü artışı 2023 yılında yaşandı Motosiklet sayısındaki artış oranı, bir önceki senede yer alan kayıtlı motosiklet sayısına olan artış üzerinden hesaplanıyor. Cumhuriyet tarihi boyunca bu sayı hiç düşmedi. Dolayısıyla, hep bir önceki seneye kıyasla motosiklet sayısında artış yaşandı. 2023 yılında bu artış ise, Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan en yüksek üçüncü artış oldu. 2016 yılından bu yana, motosiklet sayısındaki artış oranları da bir önceki yıla kıyasla yükseliyor. 2021 yılında bir önceki seneye kıyasla yüzde 7 artan motosiklet sayısı, 2022 yılında ise yüzde 11 oranında artış gösterdi. 2023 yılında ise artış oranı yüzde 23'e çıkarak tavan yaptı. Önceki yıla göre motosiklet artış oranları En fazla motosiklet İstanbul'da, İstanbul'u Antalya ve İzmir takip ediyor Motosiklet sayısında yaşanan bu artış dikkate alındığında aklılara hangi şehirde ne kadar kayıtlı motosiklet olduğu sorusu ise akıllara geliyor. En çok motosiklet en kalabalık şehir İstanbul'da bulunuyor. 641 bin 290 bin motosikletin bulunduğu İstanbul'u, 426 bin 590'la Antalya takip ediyor. Üçüncü sırayı ise en kalabalık üçüncü şehir olan İzmir 390 bin 542 motosiklet ile takip ediyor. Türkiye'denin en kalabalık ikinci şehri başkent Ankara'da ise motosiklet alışkanlığı şaşırtıcı derecede düşük. Ankara, 104 bin 670 kayıtlı motosikletle kendine on dördüncü sırada ancak yer buluyor. En çok motosiklet bulunan 20 il şöyle: Trafiğe kayıtlı motosiklet sayısı da giderek yükseliyor Trafiğe kayıtlı motosiklet sayısı da hiç olmadığı kadar yükseldi. Türkiye'de kayıtlı motosiklet sayısı son 10 yılda yaklaşık iki kat artış gösterdi. TÜİK verilerine göre Türkiye'de şu an toplamda 5 milyon 79 bin 396 motosiklet bulunuyor. Türkiye motosiklet kullanım verilerine bakıldığında son yıllardaki artış da gözle görülür şekilde göze çarpıyor. Yıllara göre motosiklet sayıları
- En çok otomobil hangi ilde? Hangi ilde kişi başına düşen otomobil sayısı nedir? İllere göre otomobil istatistikleri
Günümüzde araç teknolojisi hızla ilerliyor. Çok değil, 50 yıl önce otomobil sahibi olmak büyük bir ayrıcalıktı. Geçen yıllar, otomobil üretiminin artması, otomobillerin halkın erişimi için düşük maaliyetlerde üretilmesi ve daha bir çok neden sayesinde artık otomobile erişmek eskisi yıllara kıyasla daha kolay, Tabii günümüzde, ülkenin ekonomik koşulları vs. nedenlerden dolayı otomobil almak için önemli paraları gözden çıkarmak gerekiyor. Gelgelim bundan 50 yıl önceye kıyasla şehirlerde oldukça fazla otomobil bulunuyor. İllere göre otomobil istatistiklerine daha yakından bakalım. 58 yılda büyük artış Türkiye'de hangi yıllarda kaç otomobil olduğuna ilişkin sayılara Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri aracılığıyla ulaşılabiliyor. TÜİK'de yer alan ilk veriler 1966 yılına ait. Bu verilere göre 1966 yılında 91 bin 469 araç bulunuyor. Bundan tam 50 sene önce, 1974 yılında ise Türkiye'de bulunan otomobil sayısının 313 bin 160 olduğu görülüyor. 2023 yılına ilişkin TÜİK verilerine göre, Türkiye'de bulunan otomobil sayısı ise 15 milyon 221 bin 134. Bu verilere göre elli yılda Türkiye'deki otomobil artışı yüzde 4 bin 760 oldu. Elektrikli araç sayısı her geçen gün artıyor, Hibrit araçlar daha fazla tercih ediliyor TÜİK istatistikleri ele alındığı zaman elektrikli araç sayısının her geçen gün arttığı görülüyor. TÜİK istatistiklerine göre, 2011 yılında Türkiye'de 23 Hibrit araç bulunurken toplam 24 tane de elektrikli araç bulunuyordu. İlerleyen yıllarda her iki yakıt cinsindeki arat sayısında da artış oldu. Ama geçtiğimiz zamanda Hibrit araçların daha çok tercih edildiği görüldü. TÜİK verilerine 2023 yılında toplam 222 bin 328 Hibrit araç bulunuyor. Buna karşılık, 2023 yılında Türkiye'de kayıtlı olan elektrikli araç sayısı ise 80 bin 43. En çok dizel ardından LPG tercih ediliyor TÜİK'in 2023 yılı verilerine göre, 5 milyon 425 bin 652 dizel, 5 milyon 94 bin 751 LPG'li, 4 milyon 362 bin 975 benzinli, 222 bin 328 hibrit ve 80 bin 43 elektrikli otomobil bulunuyor. Kişi başına en çok Ankara'da otomobil düşüyor Açıklanan verilere bakıldığında Türkiye'de her bin kişiye ortalama 178 otomobil düşüyor. Ankara ise Türkiye ortalamasının çok üstünde. Türkiye'de her bin kişiye düşen otomobil bakımından Ankara birinci sırada. TÜİK'in 2023 yılına ilişkin açıkladığı veriler dikkate alındığında Ankara'da her bin kişiye 322 otomobil düşüyor. Ankara'yı binde 247 ile Antalya takip ediyor. Otomobil yoğunluğu sıralamasını, binde 235 ile Muğla, binde 230 ile İstanbul ve binde 224 ile Burdur takip ediyor. En çok otomobil İstanbul'da TÜİK tarafından açıklanan veriler incelendiğinde en çok otomobil olan şehrin İstanbul olduğu görülüyor. 2023 verilerine göre İstanbul'da bulunan otomobil sayısı 3 milyon 597 bin 81 olurken, İstanbul'u 1 milyon 870 bin 5 otomobille Ankara takip ediyor. TÜİK verilerine göre, İzmir'de 955 bin 517, Antalya'da 667 bin 123, Bursa'da ise 629 bin 450 otomobil bulunuyor.
- Deprem illerinde nüfus nasıl değişti? Depremin nüfusa etkisi ne oldu? Deprem bölgesinde nüfus değişimi
Türkiye için en büyük acılardan biri olan Kahramanmaraş Merkezli depremlerin ardından depremden etkilenen illerinde nasıl bir değişiklik olduğu merak konusu oluyor. Büyük depremin ardından hayatını kaybeden vatandaşşlar, haber alınamayan vatandaşlar ve şehirden göç eden vatandaşların ardından kentlerin nüfusunda ciddi azalma olduğu düşünülüyor. Deprem bölgesinde nüfus değişiminin ne olduğu ise merak konusu. Hangi ilde ne kadar azalma olduğu ise TÜİK tarafından açıklanan verilerde bulunabiliyor. 6 Şubat 2024 tarihinde TÜİK tarafından açıklanan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, 2023 araştırmasına göre Türkiye geçtiğimiz yıl sadece 92 bin kişi arttı. Depremden etkilenen illerin bir önceki yıla kıyaslandığında ise nüfuslarında azalma olduğu görünüyor. Depremin ardından depremden en çok etkilenen 11 il arasında nüfusu azalan iller Hatay, Malatya, Kahramanmaraş, Adıyaman, Adana ve Osmaniye oldu. Kilis, Gaziantep, Elazığ, Diyarbakır ve Şanlıurfa'nın ise 2022 verileriyle kıyaslandığında nüfusu arttı. Bu yıl Türkiye'de bulunan kentler arasında tam 10 ilin nüfusu azaldı. Nüfusu azalan 10 ilin 6'sı deprem bölgesinde. Depremler ve beklenen İstanbul depremi İstanbul'un nüfusunu da büyük ölçüde etkilemiş gibi görünüyor. İstanbul'un nüfusu bir önceki döneme kıyasla 252 bin 27 kişi azaldı. En büyük azalma Hatay'da Depremden en çok etkilenen illerde en baş sıralarda bulunan Hatay, depremin ardından da nüfusu en çok azalan il oldu. Verilere göre, Hatay nüfusu 141 bin 403 kişi azaldı. Malatya ikinci sırada Malatya, deprem illerinde nüfusu en çok azalan ikinci il oldu. Verilere göre, Malatya'nın nüfusu önceki döneme göre 69 bin 855 kişi azaldı. Kahramanmaraş 60 bin 818 kişi azaldı Kahramanmaraş ise deprem bölgeleri arasında nüfusu en çok azalan üçüncü şehir oldu. Kahramanmaraş'ın nüfusu bir önceki seneye göre 60 bin 818 kişi azaldı. Adıyaman'da nüfus yüzde 4 azaldı Adıyaman nüfusu da depremden büyük ölçüde etkilendi. Adıyaman nüfusu bir önceki döneme kıyasla 30 bin 191 kişi azaldı. Adana da depremden etkilendi Adana depremden en az etkilenen iller arasında sayılsa da nüfusunda yaşanan azalma dikkat çekiyor. Adana'nın nüfusu bir önceki döneme kıyasla 3 bin 808 kişi azaldı. Osmaniye'de nüfus yüzde 4 azaldı Osmaniye nüfusunun yüzde 4'ü geçtiğimiz döneme kıyasla azaldı. Osmaniye nüfusu, son verilere göre bin 739 kişi azalarak 557 bin 666 kişi oldu.
- Uno Nasıl Oynanır? - Uno Kuralları ve Oynanışı
Kart oyunlarının modası geçti mi? Bu çağın gençleri arasında çok moda olduğu söylenemez. Arttık herkes neredeyse ayda yılda bir oynuyor. Ama şu bir gerçek, eğlencesi asla geçmiyor. Arkadaşlarla bir araya gelip kart oynamak, keyifli vakit geçirmek için benzersiz bir fırsat. İşte Uno oynu da böyle bir oyun. Uno oynu, renkli kartlarıyla herkesi cezbeder ve oynuyanları stratejik olarak düşünmeye zorlar. Uno'nun önemli bir avantajı hem oynama kolaylığı hem de oynun içeriği için her yaştan oyuncunun kolayca oynamasına olanak tanımasıdır. Yani yediden yetmişe, aile boyu keyifli vakit geçirebileceğiniz nadir oyunlardan birisidir. Şimdi bu yazıda Uno'nun temel kurallarına, Uno'nun nasıl oynadığını bakacağız. Başlayalım, Uno nasıl oynanır: Uno Kartları ve Hazırlıklar Uno oynunda toplamda 108 kart bulunuyor. Bu 108 kart oyuncularını 4 farklı renkte karşılıyor. Bu renkler kırmızı, sarı, yeşil ve mavi. Her renk 0-9 arasındaki rakamları barındırıyor. Bu kartların dışında ise, bazı özel kartlar bulunuyor. Bu kartlar: "Çek İki", "Yön Değiştir", "Pas Geç", "Renk Değiştir" ve "Renk Değiştir +4" kartları. Uno oynuna başlamak için özel bir hazırlığa gerek yok. Pek çok kart oynuyla aynı şekilde Uno oynuna başlanır. Kartlar bir deste olarak karıştırılır ve oyunculara sırayla dağıtılır. Her oyuncuya 7 adet kart dağıtıldıktan sonra dağıtma işlemi sonlanır. Oyunun Temel Amacı Her oynun amacı olduğu gibi Uno'nun da basit bir amacı vardır. Uno oynunun amacı elinizdeki kartları rakiplerinizden önce bitirmektir. Kartları bitirmek o kadar kolay mı peki? Tabii ki hayır... Stratejik olarak düşünceniz ve hızınız oynu kazanmanız için en önemli iki etkendir. Sırayla aynı renkteki kartları ya da yerdeki kartla aynı sayıdaki kartları oynayarak elinizi diğerlerinden önce bitirmelisiniz. Uno oynuna başlamak Oyunu başlatmak için, oyunculardan birisi destesinden bir kart çeker. Çekilen kartın rengi oyun sırasını da belirler. Her renk sırasıyla oynanır. Oyuncular ise, aynı renkte ve aynı mumarada kartlar oynamak şartıyla sırayı devam ettirir. Uno Özel Kartları Ne İşe Yarar Yukarıda bahsettiğimiz özel kartlar ne işe yarar peki. İşte onlar oyunun cilvesidir. Uno'da oynun yönünü özel kartlar belirler, değiştirir. Özel kartlar akıllıca oynandığında bir oyuncuya oynu kazandırır. Bu özel kartları ne zaman oynayacağınızı iyi bilmeniz gerekir. Özel kartlar yanlış oynandığı zaman size oynu dahi kaybettirebilir. Size karşı iyi bir zamanda oynandığında da oynu kaybetme riskiniz artar. O yüzden, bu kartları hem ne zaman oynayacağını iyi bilmeli hem de size karşı ne zaman oynanacağını iyi kestirebilmelisiniz. "Çek İki" kartı, sıradaki oyuncunun iki kart çekmesini sağlar. "Yön Değiştir" kartı, oyunun oynama sırasını tersine çevirir. "Pas Geç" kartı, sıradaki oyuncunun turunu atlamasına neden olur. "Renk Değiştir" kartı, oyun rengini değiştirir ve sıradaki oyuncuya serbest renk seçme hakkı verir. "Renk Değiştir +4" kartı ise aynı işlevi yerine getirirken, sıradaki oyuncuya dört kart çektirir. Uno Çağrısı Ne Demek? Uno bazı "şeref" ilkelerini kendinde barınıdır. Bunlardan birisi de, öyle sessiz sedasız, kimselere haber vermeden bitemezsiniz. Son kartınız kaldığınız zaman insanalara haber vermeli ve duruma göre strateji geliştirmelerine olanak tanımalısınız. İşte bu Uno Çağrısı ile yapılır. Bir oyuncunun elinde tek bir kart kaldığında "Uno" diye bağırmak zorundadır. Eğer bu kurala uyulmaz ve diğer oyuncular da bunu fark ederse, kurala uymayan oyuncu cezalandırılır. Bu kurala uymamak kural ihlali yapan oyuncunun iki kart çekmesiyle cezalandırılır. Uno Oyunu Ne Zaman Biter Uno oyunu, oyunu oynayan bir oyuncunun tüm kartları oyanayarak elindeki kartları bitirmesiyle mümkün olur. Geri kalan oyuncular, elinde kalan kartları toplar. Bu toplamdan puan elde ederler. Oyuncular, oyun boyunca topladıkları kart sayısına göre puan alır ve bir sonraki oyun öncesi bu puanları kaydedebilirler. Uno, basit bir oyundur. Ancak eğlencesi oldukça fazladır. Şimdiden iyi oyunlar herkese.
- İyi bir saç için çocukluğa inmek... Saç bakımı çocukluktan başlar. Saç fırçalamanın püf noktaları
Güzel ve gür saçlar her zaman dikkat çeker. Bir de bu saçlar orantılı bir şekilde bakımlıysa ilgi odağı olmak kaçınılmaz olur. Özellikile şampuan reklamları izleyenlerin aklını karıştırır. "Gerçekten böyle saçlar var mı?" diye sorarken bulur insan kendini. Saç bakımında temel mesele saçlarınızı beslemektir. Saçları beslemenin en temel yolu saç derisine kan götürmektir. Bunu başarmanın formülü ise sihirli bir değnekte saklı değil. Yıllardan beri insanoğlunun kullandığı fırçada saklı. Saç bakımının önemi genellikle göz ardı edilir. Saçların güzel görüntüsüne sahip olabilmek için, saç bakımına küçük yaşlardan itibaren önem verilmesidir. Bu nedenle çocukların saçlarına bakımının nasıl yapılacağı büyükleri tarafından öğretilse iyi olur. Saç diplerine masaj yapın Gür bir saça sahip olabilmek için her gün yaklaşık 15 dakika kadar saç diplerine masaj yapın. Çocukken bunu yapmak çok mümkün olmayabilir. O nedenle, çocuğunuzun saç masajını da siz yapabilirsiniz. Hem böyle anlar, küçük sohbet anları da yaratacak ve aradaki ilişikiyi de güçlendirecektir. Hangi saç fırçasını seçtiğiniz önemli Günlük masajın ardından saçlar fırçalanmalı. Özellikle küçük yaşlarda kıl fırça tercih etmek saç sağlığı için önemlidir. Bu nedenle, naylon, madeni vb. ürünler ile yapılan fırçaları küçük yaşlarda kullanmamaya mümkün olduğunca önem verilmelidir. Nasıl fırçalamalı Saç fırçalamanın da, pek çok şeyin olduğu gibi bir yöntemi bulunuyor. İyi bir saç bakımı için saçınızı nasıl fırçaladığınız oldukça önemlidir. Belirli adımları belirli şekillerde uygularsanız saçlarınızı kusursuz bir şekilde fırçalayabilirsiniz. Özellikle uzun saçlı okuyucular bu adımlara dikkat etmeli. 1 - Enseden başlayarak öne doğru fırçalayın Saçları enseden başlayarak öne doğru getirin. Fırça yardımıyla öne doğru getirilen saçlarınızı, yaklaşık yirmi defa arkadan öne doğru fırçalayın. 2 - Bir kere önden arkaya doğru fırçalayın Saçlarınızı önden arkaya doğru fırçalamanın ardından, bir defa da önden arkaya doğru fırçalayarak olağan konumuna getirin. 3 - Sağdan sola, soldan sağa salla tarağı saçlar üstüne Bu işlemleri yaptıktan ve saçlarınızı her zamanki konumuna getirdikten sonra, saçlarınızı sağ ve sol yönleri temel alan tarama işlemine geçebilirsiniz. Öncelikle, saçlarınızı sağdan ayırın ve sağdan sola doğru fırçalayan. Ardından, saçlarınızı soldan ayırarak, soldan sağa doğru fırçalayın. Bu ayırma işlemlerini yaparken dikkat etmeniz gereken bir nokta daha var. Saçlarınızı fırçalalarken daima aynı çizgide ayırmadığınıza dikkat edin. Saçları iyice fırçaladıktan sonra tarayıp aynı çizgiden ayırmak daha doğru bir yöntemdir. Saçlarınız hemen kırılıyor mu? Saçları fırçalamanın en büyük faydalarından birisi, saç diplerindeki dolaşımı hızlandırır. Bu sayede saç diplerine giden kan miktarı artar ve saçlar daha fazla beslenir. Ancak sizin ya da çocuğunuzun saçları ince, ortalamaya kıyasla seyrek ve kolay kırılıyorsa cildiye doktoruna giderek bunun sebebini öğrenmeyi ihmal etmeyin. Fırçalama işleminde kullandığınız fırçaların temizliğine özen gösterilmelidir. Bu nedenle fırçanızı sıklıkla yıkamak ve temizlemek gerekir. Fırçaların bakımı ve saç sağlığında temizliğin önemi daha küçük yaşlarda çocuklara da aşılanmalıdır. Saç sağlığının ve bakımının da kişisel olduğu bilincine erişilmelidir. Saç sağlığı ve bakımı çocuk yaştan itibaren önemlidir. Ayrıca fırçalama alışkanlığı da bu yaşlarda başlar. Güzel saçlar ne tesadüftür ne de sadece dış ürünlerin katkısıdır. Mesele saç diplerinize kan götürmek ve onu beslemekten geçer.
- Eskisi kadar boş olmayan bir boşluk: Uzay boşluğu... İnsanın uzay serüvenine kısa bir bakış...
Uzay boşluğu 67 yıldır daha önce olduğu kadar boş değil. Dünya atmosferinin dışına yapılan ilk yolculuğu gerçekleştiren Sputnik 1'in fırlatılışından bugüne geçen yıllarda insanlık tarihinin kaydadedeğer bir uzay serüveni oldu. Hatta öyle ki, bugün uzay istasyonları ve uzay araçlarından bir uzay çöplüğü tartışılıyor. Şimdi de Türkiye uzay çalışmaları kapsamında bir astronotunu, savaş pilotu Alper Gezeravcı'yı uzaya çıkarmayı planlıyor. Böylesi bir gündemde İnsanın uzay serüvenine kısa bir bakış hafızalarımızı tazelemizi kolaylaştıracaktır. (Kaynak: Sir Patrick Moore ve H.J.P. Arnold tarafandan kaleme alınan Uzay İlk 50 Yıl kitabından aynen aktarım. 2007) UZAYDA İNSAN 1903'te Orville Wright, havadan ağır bir araçla insanlı ilk uçuşu gerçekleştirdi. 60 yıldan kısa bir süre sonra Yuri Gagarin uzaya giden ilk insan oldu ve aynı yıllarda Neil Armstrong ve Buzz Aldrin Ay'a ayak bastılar. Dördünün de yüz yüze görüşmeleri mümkün olabilirdi. Hiç görüşmediler ama yaşamları birbirleriyle kesişti. Bense hepsini tanıyorum ya da tanıyordum. 20. yüzyıl gerçekten de çığır açan bir dönem oldu. Yine de erken dönemlerinde insanların yerden hiç kalkamayacaklarına inanan araştırmacıların sayısı oldukça fazlaydı. ABD'nin önde gelen gökbilimcilerinden Simon Newcomb 1904'te tek yolun, kuşlar tarafından havalandırılan bir hava aracı olduğunu yazdı. Bu düşünce Godwin'in Man in the Moone'unu andırıyor; olasılıkla Newcomb bu kitabı okudu ama Wright kardeşlerin ilk uçuşlarını yaptıklarından haberdar değildi. TEHLİKELER Roket biliminde gerçekleştirilen gelişmeler bu bakış açısıyla insanlı uzay uçuşlarının mümkün olduğunu kanıtladı ama 1957'de Sputnik 1'in ardından dahi birçok kişi konuya şüpheyle yaklaşıyordu. Yanıtlanması gereken birkaç soru vardı ve bu yanıtları bulmak, deney yapmadan zor olacaktı. Sıfır yerçekimi, radyasyonun zararları ve meteor bombardımanı gibi konuların da göz önünde bulundurulması gerekiyordu. Daha önce belirttiğimiz gibi kozmik ışınların başlıcaları -yani en ağır parçacıklar- etkili bir kalkan görevi gören atmosferin üst katmanlarında parçalanıyor; sadece parçalanan ikincil kozmik işınlar yer seviyesine ulaşıyor. Bunlar ağır parçacıkların aksine zararlı değiller -yoksa Dünya'da ileri teknoloji kullanan hiçbir yaşam formu gelişemezdi. Atmosfer kalkanının dışına çıkan bir astronot gama ışınlarının zararlı etkilerine maruz kalıyor; önceleri kimse bunun ne denli ciddi bir risk olduğunu bilmiyordu. Ama uzaydaki kısa dalgalı radyasyonlar daha büyük bir tehdit oluşturuyor gibiydi. Güneş bu tür radyasyonun kaynaklarından biri; uzun bir süredir gökbilimciler güneş firtınalarını gözlem altında tutuyorlardı. Patlama adı verilen ani oluşumlar, radyasyonun yanı sıra Dünya'yı bombardımana tutan yüksek enerjili parçacıklar da yayıyorlar. Bu parçacıklar manyetik firtinalara neden oluyor, radyo sinyallerini bozuyor ve aşağı doğru yağarak muhteşem güney ve kuzey işiklarını meydana getiriyor. Parçacıklar elektrik yüklü olduklarından manyetik kutuplara doğru ilerliyorlar; kuzey ve güney işiklarının en sik, yüksek enlemlerde görülmelerinin nedeni de bu. ingiltere'nin güneyinde ender olarak görülen bu işiklar iskoçya'da daha sık gözlemleniyor; Antarktika'da ya da Norveç'in kuzeyinde ise onlarsız bir gece tekdüze olarak nitelendiriliyor. Güneş kısa dönemli çevrimsel etkinlik gösteren bir değişen yıldız olarak göz önüne alınmalı. Maksimum dönemde çok sayıda güneş leke grubu ve sık patlamalar görülüyor; ancak minimum dönemde günlerce hiçbir büyük güneş leke grubu gözlemlenmeyebiliyor ve Güneş görece "sakin" kalıyor. Bir çevrimin ortalama süresi 11 yıl; son maksimum 2001'de meydana geldiğine göre bir sonrakini 2012'de bekleyebiliriz. Ama çevrim tamamıyla düzenli değil ve bu nedenle de kimse olayları tahmin edemiyor. Her an büyük bir patlama meydana gelebiliyor ve korunmasız bir astronot için büyük bir tehlike yaratabiliyor. Bir de Güneş Sistemi'nde çokça bulunan küçük katı cisimlerden doğabilecek tehlikeler var. Bu cisimler ancak, kuyrukluyıldızların kalıntıları oldukları anlaşılan yıldız kayması şeklinde bulutsuz bir gecede gözlemlenebiliyor. Sadece toz tanesi büyüklüğünde olsalar da çok büyük hızlarda hareket ediyor ve yenilmesi güç füzeler olarak tehlike oluşturuyorlar. Sağlam biçimde inşa edilmiş bir uzay aracı bunlara karşı koyabiliyor ama daha büyük, birkaç santimetre genişliğinde bir cisim çok daha büyük bir sorun yaratıyor. Örneğin, uzay aracına, çalışma masası büyüklüğünde bir meteoroit çarparsa büyük olasılıkla uzay aracı öylesine büyük derecede hasar görür ki mürettebatın hayatta kalmak için hiçbir şansı kalmaz. Bu cisimler asteroit kuşağından geliyorlar ve kuyrukluyıldızlarla hiçbir bağlantıları yok. Dünya'dan da gözlemlenemiyorlar. 1957'de varlıkları sadece, atmosferi delip geçen ve aşağı yukarı hasar almadan yeryüzüne inen meteoritler nedeniyle biliniyordu. Tek bildiğimiz, uzayın tehlike oluşturabilecek boyutlarda cisimlerle dolu olma olasılığıydı. Bir diğer sorun da sıfır yerçekimi ya da ağırsızlık. Bu konuda Jules Verne romanını yazarken bir hata yaptı. Uzay yolcuları saniyede 11,27 kilometre hızla yukarı doğru gönderildiklerinde ancak Dünya ile Ay arasında yer alan ve Dünya'nın çekim gücünün Ay'ınki tarafından yok edildiği "nötr nokta"ya ulaştıklarında ağırlıksız oldukları söyleniyordu. Halbuki Barbicane ve yol arkadaşlarının kalkışa dayanabilmeleri halinde baştan beri ağırlıksız olmaları gerekiyordu! Bir kitap üzerinde duran bir kurşunkalem düşünün. Kitaba göre aşağı doğru bastırıyor. "Ağırlığı" var. Şimdi kitabı yere bırakın. Yere vurana kadar düşen kitap, üzerindeki kurşunkalemle aynı yönde ve aynı hizda ilerliyor. Kurşunkalem artık kitaba baskı yapmıyor ve kitaba göre ağırlıksız oluyor. Kitap ve kurşunkalem ayrı hizla yukarı doğru hareket ediyor olsalardı da durum aynı olurdu. Aynı şekilde hareket eden bir uzay aracının içindeki astronot da ağırlıksiz görünecek. Peki ama insan vücudu sıfir yerçekimine nasıl dayanıyor? İlk deneylerde hayvanlar kullanıldı, ikinci yapay uydu olan Sputnik 2, Laika adinda bir köpek taşıyordu. Laika ne radyasyon ne de kapsülün meteorlardan zarar görmesi nedeniyle öldü; sifir yerçekimine rağmen acısız olduğunu umduğumuz ölümünden önce birkaç gün hayatta kalmayı başarabildi. Ben de dahil olmak üzere çok sayıda kişi buna şiddetli biçimde karşı çıkmıştı çünkü Laika'nın Dünya'ya canlı olarak geri dönme gibi bir şansı yoktu. Ama deney bilimsel açıdan çok değerliydi ve insanlı uçuşun yolunu açtı. Gerek Batı'da gerekse S.S.C.B'de gönüllü bulmakta zorluk çekilmiyordu. Washington'da, yeni kurulan NASA Merkür Projesi'ni başlattı ve ilk astronotlarını -Alan Sheppard, Scott Carpenter, John Glenn, Gordon Cooper, Walter Schirra, Virgil Grissom ve Donald Slayton- seçti. Slayton'in sağlık sorunları olmasına ve Merkür Projesi'nden sonra uzun bir süre beklemek zorunda kalmasına rağmen hepsi uzaya gittiler. Dünya çevresinde tur atan ilk astronot Glenn oldu ve daha sonra ikinci yolculuğunu 77 yaşındayken yapması nedeniyle en yaşlı astronot ünvanını da aidı! Eğitim her yönden çok zorluydu. Her adayın gerek zihinsel gerekse fiziksel açıdan mükemmel özelliklere sahip olması gerekiyordu. Astronotların her biri konvansiyonel uçuş araçlarında deneyimliydiler ve santrifüj aracında baş dönmesi gibi büyük rahatsızliklara katlanmak zorundaydılar. Her birinin bilimsel açıdan bilgili olması, kullanılan uzay aracı hakkında her detayı bilmesi gerekiyordu. Yine de çok kısa sürelerin dışında sıfir yerçekimi ortamını yaratmak zordu ve her zaman uzayda baş dönmesi ve mide bulantısı yaşanması olasılığı vardı. İLK UÇUŞLAR Herşey plana uygun olarak ilerliyor gibi görünüyordu ama Doğu'da da benzer bir eğitim veriliyordu ve Ruslar yine ilerideydiler. 12 Nisan 1961'de Sovyet Hava Kuvvetleri'nden Binbaşı Yuri Gagarin A 1 roketine bağlı bir kapsülle firlatıldı ve Dünya'nın çevresinde tam bir tur attı. Yerden yüksekliği 180 ila 327 kilometre arasında değişiyordu. 1 saat 48 dakika süren uçuşun ardından Vostok 1 adlı kapsül daha önceden belirlenen alana güvenli bir biçimde indi; plana uygun olarak Gagarin 7000 metrede kapsülden firlatıldı ve yolculuğuna paraşütle devam etti. Rus kozmonotlar ancak birkaç deneyin ardından iniş sona erene kadar kapsülün içinde kaldılar; Amerikalılar ise iniş sırasında zaten kapsülü terk etmiyorlardı. Bu, Gagarin'in tek uzay uçuşuydu; ne yazık ki yedi yıl sonra sıradan bir hava yolculuğunda yaşamını yitirdi. Ama bu tek uçuşun bile önemi yadsınamaz. En inatçı şüphecileri dahi uzay yolculuğunun mümkün olduğu ve Ay ile diğer dünyalara ulaşılabileceği konusunda ikna etti. Artık insanoğlu Dünya'ya mahküm değildi. Gagarin'in yolculuğunun ardından bir aydan az bir süre sonra Alan Shepard, Mercury 3'le küçücük, daracık bir kapsülün içinde Cape Canaveral'dan fırlatıldı. Dünya'nın çevresinde tur atmadı; hoplaya ziplaya yaptığı yolculuk 14 dakikadan az sürdü ama Capa Canaveral'dan 500 kilometre uzakta denize düşmeden önce 187 kilometre yüksekliğe ulaştı. Uçuş, bir sunucunun anlatımıyla yayınlandı ve dünya genelinde milyonlarca kişi tarafından dinlendi. Soğuk Savaş sırasında gerçekleşen bu yayın büyük bir başarıydı. Dünya çevresinde bir tam tur yapmayan bir diğer uçuş da Temmuz'da yapıldı; kapsülün içinde Virgil Grissom vardı. Bir ay sonra Gherman Titov, Soyvetler Birliği'nin Vostok 2'siyle Dünya çevresinde yaklaşık 17 tur attı ve 25 saat havada kaldı. Bu arada Titov, çok uzun sürmese de ilk kez uzay tutmasına maruz kalan kişi oldu. Inişten çok önce kendini iyi hissetmeye başlamıştı bile. En sonunda ABD'nin ilk yörünge uçuşu, Yarbay John Glenn tarafından daha çok Friendship 7 olarak hatırlanan Mercury 6 ile yapıldı. Gerçekleştirilen birkaç ön deneyin ardından 29 Kasım 1961'de Enos adındaki bir şempanze Dünya çevresinde iki tur attı ve kayıtlara göre yolculuktan sağ ama oldukça huysuz döndü. Shepard ve Grissom gibi Glen'in de uçuşu televizyon, radyo ve gazetelerde yayınlanacaktı. Bir hata olursa artık geri dönüşü yoktu. Glenn, 20 Şubat 1962'de fırlatıldı. Neredeyse 5 saat havada kalan astronot, ağırlıksızlığın rahatsız bir durum olmadığının farkına vardı. Hatta bunu "hoş bir deneyim" olarak tanımlayacak ve kısa sürede alışacaktı. Ortamı tanımladığı sözleri aktarmaya değer: Ufuk masmavi ve beyaz renklerde parıldıyor. Güneş ufka doğru ilerlerken Dünya'nın üzerini kara bir gölge kaplıyor ve ufuktaki o kalın parlak şerit dışında herşey karanlığa gömülüyor. Güneş batarken bu şerit son derece parlak ama zaman geçtikçe alt bölümü parlak turuncuya dönüyor, sonra kızıllaşıyor, daha koyu renklere dönüştükten sonra sonunda mavi ve siyahlara bürünüyor. Dünya'ya bakıldığında görülen renklerin ise 15.000 metre yükseklikteki bir uçaktan görülenlerle aynı olduğunu söylüyor. (Sırası gelmişken, uzaydan ya da Ay'dan Dünya üzerinde görülen tek şeyin Çin Seddi olduğunu belirten yaygın bir dedikodu var. Bu oldukça yanlış bir inanış. Çünkü Çin Seddi ticari bir uçaktan dahi seçilemiyor!) Bu ilk yolculukların tümü çok kısaydı ama en azından yapılan bazı korkunç tahminlerin doğru olmadığını gösterdiler. Örneğin, bir astronotun atmosferin dışına çıkar çıkmaz kozmik ışınlar ya da Güneş'ten gelen zararlı emisyonlar nedeniyle anında öleceği; kapsülde hızla ve küçük parçacıkların bombardımanıyla ölümcül delikler açılacağı; uzaya çıkar çıkmaz başının döneceği ve midesinin bulanacağı; parlak ışıktan gözlerinin hasar göreceği gibi şeyler söyleniyordu. Bu korkuların hiçbiri gerçekleşmedi. Uzay uçuşlarının süreleri arttıkça, ve çok kısa bir sürede bu oldu, astronot ve kozmonotlar, Dünya'ya döndüklerinde yeniden "ağır" olmaya uyum sağlamaları bir süre alsa da, yine etkilenmemiş olarak döndüler. Bir yandan da bu durum, uzun vadedeki hasar olasılığını ortadan kaldırmıyordu. Bu konuda hâlâ önemli bir belirsizlik var. Mars'a yapılan ve aylar süren bir yolculuk, birkaç kilometre yukarıda Dünya etrafında dolanmaktan çok farklı. Ancak, bu tür sorunlar uzak gelecekte düşünülmesi gereken problemlerdi ve bu bakış açısı umut vaat ediyordu. 1960'larda olaylar hızlı gelişti -hatta o kadar hızlı gelişti ki 2000 yılından önce Ay üsleri ve Mars keşiflerine ilişkin mmuhteşem fikirler baş gösterdi. Bu inatçı yılların hakkını verebilmek için bu kitabın birçok sayfasını bu yıllara ayırmak gerekir ama en ilginç nokta şu ki Gagarin'in ilk uçuşunun ardından insanoğlu 10 yıldan kısa bir süre sonra Ay'a ayak bastı. İşte bu yıların başarı ve başarısızlıkları. Mercury ve Vostok döneminin daracık, tek kişilik kapsüllerinin ardından birkaç kişi taşıyabilen daha büyük uzay araçları kullanılmaya başlandı. Ağırlıksızlık, ne zararlı görünüyordu ne de rahatsız ediciydi ama belli sorunları da beraberinde getiriyordu ve astronotlar bu sorunlara alışmak zorundaydılar. Yeme-içme, problem yaratıyordu. Ağırlıksız ortamda sıvı dökülmüyordu. Başta uzay için hazırlanan yiyecekler tatsız tutsuzdu. Zaman ilerledikçe işler daha iyiye gitti ve sonuç olarak uzayda yenilen yemekler evde yenilenlerle aynı düzeye geldi. Çok önemli bir diğer soru da "Uzayda insan nasıl tuvalete gider?" … Bu sorun daha kolay bir biçimde çözüldü; dışkılar vakumla torbalarda biriktiriliyor ve inişten sonra atılıyordu. 1963'e damgasını vuran iki olay gerçekleşti. Tarihte ilk kez, insanlı iki uzay aracı aynı anda yörüngede yol aldılar; birinde Andriyan Nikolayev, diğerinde Pavel Popovich vardı. Yine Sovyetler Birliği'nden Valentina Tereshkova uzaya giden ilk kadın ünvanını aldı. iki yıl sonra ilk "uzay yürüyüşü" Alexei Leonov tarafından yapıldı. Bu noktada Ruslar, tüm önemli gelişmelerde önde yer alıyorlardı ama Amerikalılar da çok da geride değil, hatta Ay'a insan göndermek için yapılan hazırlıklarda öndeydiler. 18 Mart 1965'te Pavel Belyayev ve Alexei Leonov Voskhod 2 ile uzaya gittiler; komuta Belyayev'deydi ama halkın ilgi odağındaki Leonov oldu. Görev sırasında uzay giysilerini giyen Leono, Voskhod'dan çıkıp ilk uzay yürüyüşünü gerçekleştirdi. Fazla ileri gitmedi, dışarıda uzun süre kalmadı ama kesinlikle tarih yazdı. Tabii ki bir güvenlik halatıyla uzay aracına bağlıydı ama zaten sürüklenme gibi bir durum yoktu çünkü uzay aracıyla aynı yörüngede aynı hızla hareket ediyordu. Bu, iki karıncanın, dönmekte olan aynı bisiklet tekerleğinin kenarına tırmanmasıyla açıklanabilir. Daha sonra Leonov şunları yazacaktı: "Yaşadığım keyif hiçbir şeyle ölçülemez. Ne kadar zaman geçerse geçsin yaşadığım ikili duygular hâlâ dün gibi aklımda. Kainatın sonsuzluğu karşısında çok küçük olduğumu hissettim." Ancak bu macerası neredeyse felaketle son buluyordu. 12 dakikadır uzay aracının dışındaydı ve yeniden araca girmeyi denediğinde uzay kıyafetinin şişip kapıdan sığmadığını gördü. Daha sonra çok korktuğunu itiraf edecekti. Uzay kıyafeti içindeki basıncı tehlike yaratacak düzeylere indirdi ve o zaman dahi zar zor girdi uzay aracına. En popüler kozmonotlardan biri olan Leonov, mesleğinde çok başarılı bir yaşam sürdü. Sovyet roket programı planlandığı gibi yürüseydi Ay'a ayak basan ilk Rus ve belki de dünyada ilk kişi olabilirdi. Leonov, yetmişli yaşlarını sürdüğü günümüzde dahi uzay çalışmalarında aktif olarak yer alıyor. Bu arada çok iyi bir "uzay ressamı". TRAJEDİLER Yeni çağın ilk dönemlerinde ölümcül kazalar yaşanmadı. 27 Ocak 1967'de felaket, uzayda değil yerden 61 metre yüksekte vurdu. Apollo Ay görevlerinin ilk uçuşları, çok gelişmiş planlama yöntemlerinin ürünleriydi. Virgil Grissom, Edward White ve Roger Chaffee'den oluşan mürettebatının içinde Grissom ilk yedi astronottan biriydi. White ise Leonov'dan iki hafta sonra uzay yürüyüşü yapan ilk Amerikalıydı. Rutin prova sırasında üç astronot fırlatma konumlarını almışlardı ki aniden bir yangın çıktı. Yangın öylesine kısa bir sürede, o kadar büyük bir alana yayıldı ki hiçbir kurtarma olanağı olmadı. Kabinin içindeki hava saf oksijendi ve astronotların hiçbir şansı yoktu. Hepsi aldıkları riskin farkındalardı ama tümüyle güvenli olması gereken provada yaşamlarını yitirmeleri trajedinin boyutlarını artırıyordu. Ne yazık ki çok kısa bir süre sonra başka bir trajedi bu kez uzayda meydana geldi. S.S.C.B.'den Vladimir Komarov dönemin son Rus uzay aracı Soyuz 1 ile uzaya gönderildiğinde korkulacak bir şey yok gibi görünüyordu. Komarov, bundan önce bir uçuş gerçekleştirmişti ve çok yetenekli olmasıyla ünlüydü. Ama neredeyse uçuş başlar başlamaz sorunlar yaşanmaya başladı. Komarov iniş için hazırlanmaya başladığında cihazlar bozuldu; paraşütler açılmadı ve Soyuz 1 yere çakıldı. Suç pilotta değil, uzay aracındaydı. Uzay tehlikeli bir ortam. Yine de uzay bilimleri konusunda kaydedilen gelişmeler sırasında yaşamını yitirenlerin sayısının, havacılığın ilk dönemlerinde ölenlerin sayısından çok daha az olduğunu belirtmek gerekiyor. Günümüze kadar uzayda yolculuk yapan kişilerin sayısı 400, yaşamını yitirenlerinki ise 20'den az. Her gün karayollarında yaşanan katliamla karşılaştırıldığında uzay uçuşlarının insanın içine su serpecek şekilde güvenli olduğu görünüyor! Yıllar boyunca Rusların kabul ettiklerinden çok daha fazla sayıda kayıp verdiklerine ilişkin dedikodular dinmek bilmedi. Gagarin'in uzaya giden ilk kişi değil ama sağ dönen ilk kişi olduğu iddia edildi. Sovyet döneminde Rusların yaptıklarını dünyanın geri kalanının bilmesini istemedikleri doğruydu. Ancak kayıp astronotlara ilişkin öyküler pek de sağlam olmayan kanıtlara dayandırılıyordu. Gagarin'den önce başarılı ya da başarısız öncülerin uzaya gitmiş olmaları pek de olası değildi.
- Gaz şikayetiyle mücadele etmenin yolları... Gaz şikayeti nasıl geçer? Gaz sancısına ne iyi gelir?
Belli bir yaştan sonra gaz sancısı çekilmez olabiliyor. Hatta bazen öyle ağrılara neden oluyor ki, kalkıp çalışmak isteseniz çalıştırmaz yatıp dinlenmek isteseniz uyutmaz. Bu nedenle gaz şikayeti hayat kalitesini etkileyen, yoğun yaşandığı zamanlarda oldukça düşüren bir rahatsızlık olarak karşımıza çıkar. Ancak, gaz şikayetiyle mücadele etmenin bazı püf noktaları da vardır. Bu yazıda bu püf noktalara değinilmeye çalışılacak. Gaz şikayeti nasıl geçer? 1 - Dikkat! İçiniz havayla dolabilir İçimiz havayla mı dolabilir? Yanlış duymadınız, belki size komik bile gelebilir ama insanlar hava yutarlar. Bu nasıl mı olur? Örneğin, gazlı içecekler bunun en temel sebeplerinden birisidir. Gazlı içecekler, içinde bulunan gazlar nedeniyle, tüketildiği taktirde doğrudan hava yutulmasına sebep olur. Hatta bu tüketim, gazı insanların midesine ve doğrudan bağırsaklarına gitmesine neden olur. Hava yutmamızın diğer sebeplerinden birisi de yemek yeme alışkanlıklarımızda ortaya çıkar. Eğer çok hızlı yemek yiyorsanız ya da lokmalarınızı az çiğniyorsanız vücudunuza aldığınız hava miktarı artar. Yemek esnasında fazla konuşmak da vücudunuzdaki havayı arttıran sebeplerden birisidir. Sıralanan bu durumlar insanın vücuduna giren hava miktarını arttırır. Bu durum da insanda gaz probleminin ortaya çıkmasına neden olur. Bu hususlara dikkat etmek gaz problemlerini azaltabilir. 2 - Yiyecekler de gaz yapabilir Gaz probleminin temel nedenleri yalnızca vücuda giren havayla alakalı olmayabilir. Bazı yiyecekler vücuttaki gazı arttırmaya yatkındır. Bu konuda en bilindik örnek fasulye. Ama bu konuda tek suçlu fasulye değil. Fasulye, bezelye, nohut gibi yiyecekler, pancar, enginar, brokoli, karnıbahar gibi sebzeler, şeftali, incir, elma, kaysı, mango gibi meyveler gaz yapan yiyeceklere örnek olarak gösterilebilir. Bu yiyeceklere duyarlılığınız varsa dikkatli olmanızda fazyda var. İnsan vücudunda gaz bağırsaklarda bulunan bakteriler tarafından da üretilebilir. Vücudumuzun kalın bağırsaklara kadar sindiremediği yiyecekleri tüketiyor olabiliriz. Kalın bağırsaklarda bulunan bakteriler, sindirilemeyen şekerleri kendileri için kullanmaya ve onları parçalamaya başlarlar. Böyle durumlarda, sindirim sistemi problemleri yaşanabilir. Buna verilecek en güzel örnek, laktozlu sütler. 3 - Gaz problemini aşmanızı kolaylaştıracak dış gıdalar Bazı yiyecek ve içecekler vücutta gaz problemi yarattığı gibi bazı gıdalar ise gaz probleminin önüne geçmeye olanak tanıyabilir. Bunlar arasında en çok bilinen kimyondur. Bunun dışında nane yağı da vücutta gaz oluşumunun önüne geçebilir. Yemeklerinize bir iki damla nane yağı damlatmak bu konuda fayda sağlayabilir. Bir diğer kolaylaştırıcı gıda ise, probiyotiklerdir. Probiyotikler bağırsaklardaki yararlı bakterilerin oranını arttırırken gazla mücadelede de önemil bir yer tutarlar. 4 - Aman dikkat! Kabız olmayın Kabız olduğunuz zaman gaz probleminizde artış meydana gelebilir. Çünkü kabızlık hali, bağırsaklarda dışkının uzun bir süre kalmasına yol açar. Uzun süre bağırsakta kalan dışkıda bulunan şekerler bağırsaktaki bakteriler tarafından kullanılmaya devam eder. Peki kabız olmanın önüne nasıl geçersiniz? Bol su tüketereek. Bol su tüketmek kabız olma ihtimalinizi azaltır. Bir diğer kabızlık önleyicisi ise egzersiz yapmaktır. Egzersiz, vücudun ve bağırsakların hareket etmesini sağlar böylelikle de kabız olma ihtimaliniz azalır. 5 - Gaz problemi çekenler, tatlandırıcıları hayatınızdan çıkarın Gaz problemi çekiyor ve tatlandırıcı kullanıyorsanız, tatlandırıcıları hayatınızdan çıkarmak probleminizin önüne geçmenizde önemli bir aşama olacaktır. Tatlandırıcılar genellikler şeker yerine geçer. Ve içinde bulunan maddler vücutta sindirilmez. Bu durum ise doğrudan gaz yapımına neden olur. Bağırsaklara gelen tatlandırıcılar bakterilerin onları parçalamasıyla gaz açığa çıkarırlar. Hayatınızda gazdan kurtulmak istiyorsanız, bu konulara dikkat etmeniz yerinde olacaktır.