top of page

Search Results

"" için 49 öge bulundu

  • İstanbul birinci, İzmir üçüncü, Ankara ondördüncü sırada... Türkiye motosiklet kullanım verileri

    Son yıllarda motosiklet kullanımı büyük oranda artıyor. Bu artışın temelinde otomobil almanın önünde bulunan ekonomik zorluklar, trafikle dolu şehir hayatı gibi nedenler yatıyor. Hal böyle olunca insanlar motosiklet kullanımına yöneliyor ve bunun sonucu olarak da motosiklet sayısı oldukça artıyor. Türkiye'de motosiklet sayısının artış gösterdiği çeşitli dönemler oluyor. Bazen bu artış hızı hiç olmadığı şekilde yükseliyor. Bu yıllarda motosiklet kullanımındaki artışın oldukça yükseldiği yıllar. Cumhuriyet tarihinin en yüksek üçüncü artışı 2023 yılında yaşandı Motosiklet sayısındaki artış oranı, bir önceki senede yer alan kayıtlı motosiklet sayısına olan artış üzerinden hesaplanıyor. Cumhuriyet tarihi boyunca bu sayı hiç düşmedi. Dolayısıyla, hep bir önceki seneye kıyasla motosiklet sayısında artış yaşandı. 2023 yılında bu artış ise, Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan en yüksek üçüncü artış oldu. 2016 yılından bu yana, motosiklet sayısındaki artış oranları da bir önceki yıla kıyasla yükseliyor. 2021 yılında bir önceki seneye kıyasla yüzde 7 artan motosiklet sayısı, 2022 yılında ise yüzde 11 oranında artış gösterdi. 2023 yılında ise artış oranı yüzde 23'e çıkarak tavan yaptı. Önceki yıla göre motosiklet artış oranları En fazla motosiklet İstanbul'da, İstanbul'u Antalya ve İzmir takip ediyor Motosiklet sayısında yaşanan bu artış dikkate alındığında aklılara hangi şehirde ne kadar kayıtlı motosiklet olduğu sorusu ise akıllara geliyor. En çok motosiklet en kalabalık şehir İstanbul'da bulunuyor. 641 bin 290 bin motosikletin bulunduğu İstanbul'u, 426 bin 590'la Antalya takip ediyor. Üçüncü sırayı ise en kalabalık üçüncü şehir olan İzmir 390 bin 542 motosiklet ile takip ediyor. Türkiye'denin en kalabalık ikinci şehri başkent Ankara'da ise motosiklet alışkanlığı şaşırtıcı derecede düşük. Ankara, 104 bin 670 kayıtlı motosikletle kendine on dördüncü sırada ancak yer buluyor. En çok motosiklet bulunan 20 il şöyle: Trafiğe kayıtlı motosiklet sayısı da giderek yükseliyor Trafiğe kayıtlı motosiklet sayısı da hiç olmadığı kadar yükseldi. Türkiye'de kayıtlı motosiklet sayısı son 10 yılda yaklaşık iki kat artış gösterdi. TÜİK verilerine göre Türkiye'de şu an toplamda 5 milyon 79 bin 396 motosiklet bulunuyor. Türkiye motosiklet kullanım verilerine bakıldığında son yıllardaki artış da gözle görülür şekilde göze çarpıyor. Yıllara göre motosiklet sayıları

  • En çok otomobil hangi ilde? Hangi ilde kişi başına düşen otomobil sayısı nedir? İllere göre otomobil istatistikleri

    Günümüzde araç teknolojisi hızla ilerliyor. Çok değil, 50 yıl önce otomobil sahibi olmak büyük bir ayrıcalıktı. Geçen yıllar, otomobil üretiminin artması, otomobillerin halkın erişimi için düşük maaliyetlerde üretilmesi ve daha bir çok neden sayesinde artık otomobile erişmek eskisi yıllara kıyasla daha kolay, Tabii günümüzde, ülkenin ekonomik koşulları vs. nedenlerden dolayı otomobil almak için önemli paraları gözden çıkarmak gerekiyor. Gelgelim bundan 50 yıl önceye kıyasla şehirlerde oldukça fazla otomobil bulunuyor. İllere göre otomobil istatistiklerine daha yakından bakalım. 58 yılda büyük artış Türkiye'de hangi yıllarda kaç otomobil olduğuna ilişkin sayılara Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri aracılığıyla ulaşılabiliyor. TÜİK'de yer alan ilk veriler 1966 yılına ait. Bu verilere göre 1966 yılında 91 bin 469 araç bulunuyor. Bundan tam 50 sene önce, 1974 yılında ise Türkiye'de bulunan otomobil sayısının 313 bin 160 olduğu görülüyor. 2023 yılına ilişkin TÜİK verilerine göre, Türkiye'de bulunan otomobil sayısı ise 15 milyon 221 bin 134. Bu verilere göre elli yılda Türkiye'deki otomobil artışı yüzde 4 bin 760 oldu. Elektrikli araç sayısı her geçen gün artıyor, Hibrit araçlar daha fazla tercih ediliyor TÜİK istatistikleri ele alındığı zaman elektrikli araç sayısının her geçen gün arttığı görülüyor. TÜİK istatistiklerine göre, 2011 yılında Türkiye'de 23 Hibrit araç bulunurken toplam 24 tane de elektrikli araç bulunuyordu. İlerleyen yıllarda her iki yakıt cinsindeki arat sayısında da artış oldu. Ama geçtiğimiz zamanda Hibrit araçların daha çok tercih edildiği görüldü. TÜİK verilerine 2023 yılında toplam 222 bin 328 Hibrit araç bulunuyor. Buna karşılık, 2023 yılında Türkiye'de kayıtlı olan elektrikli araç sayısı ise 80 bin 43. En çok dizel ardından LPG tercih ediliyor TÜİK'in 2023 yılı verilerine göre, 5 milyon 425 bin 652 dizel, 5 milyon 94 bin 751 LPG'li, 4 milyon 362 bin 975 benzinli, 222 bin 328 hibrit ve 80 bin 43 elektrikli otomobil bulunuyor. Kişi başına en çok Ankara'da otomobil düşüyor Açıklanan verilere bakıldığında Türkiye'de her bin kişiye ortalama 178 otomobil düşüyor. Ankara ise Türkiye ortalamasının çok üstünde. Türkiye'de her bin kişiye düşen otomobil bakımından Ankara birinci sırada. TÜİK'in 2023 yılına ilişkin açıkladığı veriler dikkate alındığında Ankara'da her bin kişiye 322 otomobil düşüyor. Ankara'yı binde 247 ile Antalya takip ediyor. Otomobil yoğunluğu sıralamasını, binde 235 ile Muğla, binde 230 ile İstanbul ve binde 224 ile Burdur takip ediyor. En çok otomobil İstanbul'da TÜİK tarafından açıklanan veriler incelendiğinde en çok otomobil olan şehrin İstanbul olduğu görülüyor. 2023 verilerine göre İstanbul'da bulunan otomobil sayısı 3 milyon 597 bin 81 olurken, İstanbul'u 1 milyon 870 bin 5 otomobille Ankara takip ediyor. TÜİK verilerine göre, İzmir'de 955 bin 517, Antalya'da 667 bin 123, Bursa'da ise 629 bin 450 otomobil bulunuyor.

  • Deprem illerinde nüfus nasıl değişti? Depremin nüfusa etkisi ne oldu? Deprem bölgesinde nüfus değişimi

    Türkiye için en büyük acılardan biri olan Kahramanmaraş Merkezli depremlerin ardından depremden etkilenen illerinde nasıl bir değişiklik olduğu merak konusu oluyor. Büyük depremin ardından hayatını kaybeden vatandaşşlar, haber alınamayan vatandaşlar ve şehirden göç eden vatandaşların ardından kentlerin nüfusunda ciddi azalma olduğu düşünülüyor. Deprem bölgesinde nüfus değişiminin ne olduğu ise merak konusu. Hangi ilde ne kadar azalma olduğu ise TÜİK tarafından açıklanan verilerde bulunabiliyor. 6 Şubat 2024 tarihinde TÜİK tarafından açıklanan Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi Sonuçları, 2023 araştırmasına göre Türkiye geçtiğimiz yıl sadece 92 bin kişi arttı. Depremden etkilenen illerin bir önceki yıla kıyaslandığında ise nüfuslarında azalma olduğu görünüyor. Depremin ardından depremden en çok etkilenen 11 il arasında nüfusu azalan iller Hatay, Malatya, Kahramanmaraş, Adıyaman, Adana ve Osmaniye oldu. Kilis, Gaziantep, Elazığ, Diyarbakır ve Şanlıurfa'nın ise 2022 verileriyle kıyaslandığında nüfusu arttı. Bu yıl Türkiye'de bulunan kentler arasında tam 10 ilin nüfusu azaldı. Nüfusu azalan 10 ilin 6'sı deprem bölgesinde. Depremler ve beklenen İstanbul depremi İstanbul'un nüfusunu da büyük ölçüde etkilemiş gibi görünüyor. İstanbul'un nüfusu bir önceki döneme kıyasla 252 bin 27 kişi azaldı. En büyük azalma Hatay'da Depremden en çok etkilenen illerde en baş sıralarda bulunan Hatay, depremin ardından da nüfusu en çok azalan il oldu. Verilere göre, Hatay nüfusu 141 bin 403 kişi azaldı. Malatya ikinci sırada Malatya, deprem illerinde nüfusu en çok azalan ikinci il oldu. Verilere göre, Malatya'nın nüfusu önceki döneme göre 69 bin 855 kişi azaldı. Kahramanmaraş 60 bin 818 kişi azaldı Kahramanmaraş ise deprem bölgeleri arasında nüfusu en çok azalan üçüncü şehir oldu. Kahramanmaraş'ın nüfusu bir önceki seneye göre 60 bin 818 kişi azaldı. Adıyaman'da nüfus yüzde 4 azaldı Adıyaman nüfusu da depremden büyük ölçüde etkilendi. Adıyaman nüfusu bir önceki döneme kıyasla 30 bin 191 kişi azaldı. Adana da depremden etkilendi Adana depremden en az etkilenen iller arasında sayılsa da nüfusunda yaşanan azalma dikkat çekiyor. Adana'nın nüfusu bir önceki döneme kıyasla 3 bin 808 kişi azaldı. Osmaniye'de nüfus yüzde 4 azaldı Osmaniye nüfusunun yüzde 4'ü geçtiğimiz döneme kıyasla azaldı. Osmaniye nüfusu, son verilere göre bin 739 kişi azalarak 557 bin 666 kişi oldu.

  • Uno Nasıl Oynanır? - Uno Kuralları ve Oynanışı

    Kart oyunlarının modası geçti mi? Bu çağın gençleri arasında çok moda olduğu söylenemez. Arttık herkes neredeyse ayda yılda bir oynuyor. Ama şu bir gerçek, eğlencesi asla geçmiyor. Arkadaşlarla bir araya gelip kart oynamak, keyifli vakit geçirmek için benzersiz bir fırsat. İşte Uno oynu da böyle bir oyun. Uno oynu, renkli kartlarıyla herkesi cezbeder ve oynuyanları stratejik olarak düşünmeye zorlar. Uno'nun önemli bir avantajı hem oynama kolaylığı hem de oynun içeriği için her yaştan oyuncunun kolayca oynamasına olanak tanımasıdır. Yani yediden yetmişe, aile boyu keyifli vakit geçirebileceğiniz nadir oyunlardan birisidir. Şimdi bu yazıda Uno'nun temel kurallarına, Uno'nun nasıl oynadığını bakacağız. Başlayalım, Uno nasıl oynanır: Uno Kartları ve Hazırlıklar Uno oynunda toplamda 108 kart bulunuyor. Bu 108 kart oyuncularını 4 farklı renkte karşılıyor. Bu renkler kırmızı, sarı, yeşil ve mavi. Her renk 0-9 arasındaki rakamları barındırıyor. Bu kartların dışında ise, bazı özel kartlar bulunuyor. Bu kartlar: "Çek İki", "Yön Değiştir", "Pas Geç", "Renk Değiştir" ve "Renk Değiştir +4" kartları. Uno oynuna başlamak için özel bir hazırlığa gerek yok. Pek çok kart oynuyla aynı şekilde Uno oynuna başlanır. Kartlar bir deste olarak karıştırılır ve oyunculara sırayla dağıtılır. Her oyuncuya 7 adet kart dağıtıldıktan sonra dağıtma işlemi sonlanır. Oyunun Temel Amacı Her oynun amacı olduğu gibi Uno'nun da basit bir amacı vardır. Uno oynunun amacı elinizdeki kartları rakiplerinizden önce bitirmektir. Kartları bitirmek o kadar kolay mı peki? Tabii ki hayır... Stratejik olarak düşünceniz ve hızınız oynu kazanmanız için en önemli iki etkendir. Sırayla aynı renkteki kartları ya da yerdeki kartla aynı sayıdaki kartları oynayarak elinizi diğerlerinden önce bitirmelisiniz. Uno oynuna başlamak Oyunu başlatmak için, oyunculardan birisi destesinden bir kart çeker. Çekilen kartın rengi oyun sırasını da belirler. Her renk sırasıyla oynanır. Oyuncular ise, aynı renkte ve aynı mumarada kartlar oynamak şartıyla sırayı devam ettirir. Uno Özel Kartları Ne İşe Yarar Yukarıda bahsettiğimiz özel kartlar ne işe yarar peki. İşte onlar oyunun cilvesidir. Uno'da oynun yönünü özel kartlar belirler, değiştirir. Özel kartlar akıllıca oynandığında bir oyuncuya oynu kazandırır. Bu özel kartları ne zaman oynayacağınızı iyi bilmeniz gerekir. Özel kartlar yanlış oynandığı zaman size oynu dahi kaybettirebilir. Size karşı iyi bir zamanda oynandığında da oynu kaybetme riskiniz artar. O yüzden, bu kartları hem ne zaman oynayacağını iyi bilmeli hem de size karşı ne zaman oynanacağını iyi kestirebilmelisiniz. "Çek İki" kartı, sıradaki oyuncunun iki kart çekmesini sağlar. "Yön Değiştir" kartı, oyunun oynama sırasını tersine çevirir. "Pas Geç" kartı, sıradaki oyuncunun turunu atlamasına neden olur. "Renk Değiştir" kartı, oyun rengini değiştirir ve sıradaki oyuncuya serbest renk seçme hakkı verir. "Renk Değiştir +4" kartı ise aynı işlevi yerine getirirken, sıradaki oyuncuya dört kart çektirir. Uno Çağrısı Ne Demek? Uno bazı "şeref" ilkelerini kendinde barınıdır. Bunlardan birisi de, öyle sessiz sedasız, kimselere haber vermeden bitemezsiniz. Son kartınız kaldığınız zaman insanalara haber vermeli ve duruma göre strateji geliştirmelerine olanak tanımalısınız. İşte bu Uno Çağrısı ile yapılır. Bir oyuncunun elinde tek bir kart kaldığında "Uno" diye bağırmak zorundadır. Eğer bu kurala uyulmaz ve diğer oyuncular da bunu fark ederse, kurala uymayan oyuncu cezalandırılır. Bu kurala uymamak kural ihlali yapan oyuncunun iki kart çekmesiyle cezalandırılır. Uno Oyunu Ne Zaman Biter Uno oyunu, oyunu oynayan bir oyuncunun tüm kartları oyanayarak elindeki kartları bitirmesiyle mümkün olur. Geri kalan oyuncular, elinde kalan kartları toplar. Bu toplamdan puan elde ederler. Oyuncular, oyun boyunca topladıkları kart sayısına göre puan alır ve bir sonraki oyun öncesi bu puanları kaydedebilirler. Uno, basit bir oyundur. Ancak eğlencesi oldukça fazladır. Şimdiden iyi oyunlar herkese.

  • İyi bir saç için çocukluğa inmek... Saç bakımı çocukluktan başlar. Saç fırçalamanın püf noktaları

    Güzel ve gür saçlar her zaman dikkat çeker. Bir de bu saçlar orantılı bir şekilde bakımlıysa ilgi odağı olmak kaçınılmaz olur. Özellikile şampuan reklamları izleyenlerin aklını karıştırır. "Gerçekten böyle saçlar var mı?" diye sorarken bulur insan kendini. Saç bakımında temel mesele saçlarınızı beslemektir. Saçları beslemenin en temel yolu saç derisine kan götürmektir. Bunu başarmanın formülü ise sihirli bir değnekte saklı değil. Yıllardan beri insanoğlunun kullandığı fırçada saklı. Saç bakımının önemi genellikle göz ardı edilir. Saçların güzel görüntüsüne sahip olabilmek için, saç bakımına küçük yaşlardan itibaren önem verilmesidir. Bu nedenle çocukların saçlarına bakımının nasıl yapılacağı büyükleri tarafından öğretilse iyi olur. Saç diplerine masaj yapın Gür bir saça sahip olabilmek için her gün yaklaşık 15 dakika kadar saç diplerine masaj yapın. Çocukken bunu yapmak çok mümkün olmayabilir. O nedenle, çocuğunuzun saç masajını da siz yapabilirsiniz. Hem böyle anlar, küçük sohbet anları da yaratacak ve aradaki ilişikiyi de güçlendirecektir. Hangi saç fırçasını seçtiğiniz önemli Günlük masajın ardından saçlar fırçalanmalı. Özellikle küçük yaşlarda kıl fırça tercih etmek saç sağlığı için önemlidir. Bu nedenle, naylon, madeni vb. ürünler ile yapılan fırçaları küçük yaşlarda kullanmamaya mümkün olduğunca önem verilmelidir. Nasıl fırçalamalı Saç fırçalamanın da, pek çok şeyin olduğu gibi bir yöntemi bulunuyor. İyi bir saç bakımı için saçınızı nasıl fırçaladığınız oldukça önemlidir. Belirli adımları belirli şekillerde uygularsanız saçlarınızı kusursuz bir şekilde fırçalayabilirsiniz. Özellikle uzun saçlı okuyucular bu adımlara dikkat etmeli. 1 - Enseden başlayarak öne doğru fırçalayın Saçları enseden başlayarak öne doğru getirin. Fırça yardımıyla öne doğru getirilen saçlarınızı, yaklaşık yirmi defa arkadan öne doğru fırçalayın. 2 - Bir kere önden arkaya doğru fırçalayın Saçlarınızı önden arkaya doğru fırçalamanın ardından, bir defa da önden arkaya doğru fırçalayarak olağan konumuna getirin. 3 - Sağdan sola, soldan sağa salla tarağı saçlar üstüne Bu işlemleri yaptıktan ve saçlarınızı her zamanki konumuna getirdikten sonra, saçlarınızı sağ ve sol yönleri temel alan tarama işlemine geçebilirsiniz. Öncelikle, saçlarınızı sağdan ayırın ve sağdan sola doğru fırçalayan. Ardından, saçlarınızı soldan ayırarak, soldan sağa doğru fırçalayın. Bu ayırma işlemlerini yaparken dikkat etmeniz gereken bir nokta daha var. Saçlarınızı fırçalalarken daima aynı çizgide ayırmadığınıza dikkat edin. Saçları iyice fırçaladıktan sonra tarayıp aynı çizgiden ayırmak daha doğru bir yöntemdir. Saçlarınız hemen kırılıyor mu? Saçları fırçalamanın en büyük faydalarından birisi, saç diplerindeki dolaşımı hızlandırır. Bu sayede saç diplerine giden kan miktarı artar ve saçlar daha fazla beslenir. Ancak sizin ya da çocuğunuzun saçları ince, ortalamaya kıyasla seyrek ve kolay kırılıyorsa cildiye doktoruna giderek bunun sebebini öğrenmeyi ihmal etmeyin. Fırçalama işleminde kullandığınız fırçaların temizliğine özen gösterilmelidir. Bu nedenle fırçanızı sıklıkla yıkamak ve temizlemek gerekir. Fırçaların bakımı ve saç sağlığında temizliğin önemi daha küçük yaşlarda çocuklara da aşılanmalıdır. Saç sağlığının ve bakımının da kişisel olduğu bilincine erişilmelidir. Saç sağlığı ve bakımı çocuk yaştan itibaren önemlidir. Ayrıca fırçalama alışkanlığı da bu yaşlarda başlar. Güzel saçlar ne tesadüftür ne de sadece dış ürünlerin katkısıdır. Mesele saç diplerinize kan götürmek ve onu beslemekten geçer.

  • Eskisi kadar boş olmayan bir boşluk: Uzay boşluğu... İnsanın uzay serüvenine kısa bir bakış...

    Uzay boşluğu 67 yıldır daha önce olduğu kadar boş değil. Dünya atmosferinin dışına yapılan ilk yolculuğu gerçekleştiren Sputnik 1'in fırlatılışından bugüne geçen yıllarda insanlık tarihinin kaydadedeğer bir uzay serüveni oldu. Hatta öyle ki, bugün uzay istasyonları ve uzay araçlarından bir uzay çöplüğü tartışılıyor. Şimdi de Türkiye uzay çalışmaları kapsamında bir astronotunu, savaş pilotu Alper Gezeravcı'yı uzaya çıkarmayı planlıyor. Böylesi bir gündemde İnsanın uzay serüvenine kısa bir bakış hafızalarımızı tazelemizi kolaylaştıracaktır. (Kaynak: Sir Patrick Moore ve H.J.P. Arnold tarafandan kaleme alınan Uzay İlk 50 Yıl kitabından aynen aktarım. 2007) UZAYDA İNSAN 1903'te Orville Wright, havadan ağır bir araçla insanlı ilk uçuşu gerçekleştirdi. 60 yıldan kısa bir süre sonra Yuri Gagarin uzaya giden ilk insan oldu ve aynı yıllarda Neil Armstrong ve Buzz Aldrin Ay'a ayak bastılar. Dördünün de yüz yüze görüşmeleri mümkün olabilirdi. Hiç görüşmediler ama yaşamları birbirleriyle kesişti. Bense hepsini tanıyorum ya da tanıyordum. 20. yüzyıl gerçekten de çığır açan bir dönem oldu. Yine de erken dönemlerinde insanların yerden hiç kalkamayacaklarına inanan araştırmacıların sayısı oldukça fazlaydı. ABD'nin önde gelen gökbilimcilerinden Simon Newcomb 1904'te tek yolun, kuşlar tarafından havalandırılan bir hava aracı olduğunu yazdı. Bu düşünce Godwin'in Man in the Moone'unu andırıyor; olasılıkla Newcomb bu kitabı okudu ama Wright kardeşlerin ilk uçuşlarını yaptıklarından haberdar değildi. TEHLİKELER Roket biliminde gerçekleştirilen gelişmeler bu bakış açısıyla insanlı uzay uçuşlarının mümkün olduğunu kanıtladı ama 1957'de Sputnik 1'in ardından dahi birçok kişi konuya şüpheyle yaklaşıyordu. Yanıtlanması gereken birkaç soru vardı ve bu yanıtları bulmak, deney yapmadan zor olacaktı. Sıfır yerçekimi, radyasyonun zararları ve meteor bombardımanı gibi konuların da göz önünde bulundurulması gerekiyordu. Daha önce belirttiğimiz gibi kozmik ışınların başlıcaları -yani en ağır parçacıklar- etkili bir kalkan görevi gören atmosferin üst katmanlarında parçalanıyor; sadece parçalanan ikincil kozmik işınlar yer seviyesine ulaşıyor. Bunlar ağır parçacıkların aksine zararlı değiller -yoksa Dünya'da ileri teknoloji kullanan hiçbir yaşam formu gelişemezdi. Atmosfer kalkanının dışına çıkan bir astronot gama ışınlarının zararlı etkilerine maruz kalıyor; önceleri kimse bunun ne denli ciddi bir risk olduğunu bilmiyordu. Ama uzaydaki kısa dalgalı radyasyonlar daha büyük bir tehdit oluşturuyor gibiydi. Güneş bu tür radyasyonun kaynaklarından biri; uzun bir süredir gökbilimciler güneş firtınalarını gözlem altında tutuyorlardı. Patlama adı verilen ani oluşumlar, radyasyonun yanı sıra Dünya'yı bombardımana tutan yüksek enerjili parçacıklar da yayıyorlar. Bu parçacıklar manyetik firtinalara neden oluyor, radyo sinyallerini bozuyor ve aşağı doğru yağarak muhteşem güney ve kuzey işiklarını meydana getiriyor. Parçacıklar elektrik yüklü olduklarından manyetik kutuplara doğru ilerliyorlar; kuzey ve güney işiklarının en sik, yüksek enlemlerde görülmelerinin nedeni de bu. ingiltere'nin güneyinde ender olarak görülen bu işiklar iskoçya'da daha sık gözlemleniyor; Antarktika'da ya da Norveç'in kuzeyinde ise onlarsız bir gece tekdüze olarak nitelendiriliyor. Güneş kısa dönemli çevrimsel etkinlik gösteren bir değişen yıldız olarak göz önüne alınmalı. Maksimum dönemde çok sayıda güneş leke grubu ve sık patlamalar görülüyor; ancak minimum dönemde günlerce hiçbir büyük güneş leke grubu gözlemlenmeyebiliyor ve Güneş görece "sakin" kalıyor. Bir çevrimin ortalama süresi 11 yıl; son maksimum 2001'de meydana geldiğine göre bir sonrakini 2012'de bekleyebiliriz. Ama çevrim tamamıyla düzenli değil ve bu nedenle de kimse olayları tahmin edemiyor. Her an büyük bir patlama meydana gelebiliyor ve korunmasız bir astronot için büyük bir tehlike yaratabiliyor. Bir de Güneş Sistemi'nde çokça bulunan küçük katı cisimlerden doğabilecek tehlikeler var. Bu cisimler ancak, kuyrukluyıldızların kalıntıları oldukları anlaşılan yıldız kayması şeklinde bulutsuz bir gecede gözlemlenebiliyor. Sadece toz tanesi büyüklüğünde olsalar da çok büyük hızlarda hareket ediyor ve yenilmesi güç füzeler olarak tehlike oluşturuyorlar. Sağlam biçimde inşa edilmiş bir uzay aracı bunlara karşı koyabiliyor ama daha büyük, birkaç santimetre genişliğinde bir cisim çok daha büyük bir sorun yaratıyor. Örneğin, uzay aracına, çalışma masası büyüklüğünde bir meteoroit çarparsa büyük olasılıkla uzay aracı öylesine büyük derecede hasar görür ki mürettebatın hayatta kalmak için hiçbir şansı kalmaz. Bu cisimler asteroit kuşağından geliyorlar ve kuyrukluyıldızlarla hiçbir bağlantıları yok. Dünya'dan da gözlemlenemiyorlar. 1957'de varlıkları sadece, atmosferi delip geçen ve aşağı yukarı hasar almadan yeryüzüne inen meteoritler nedeniyle biliniyordu. Tek bildiğimiz, uzayın tehlike oluşturabilecek boyutlarda cisimlerle dolu olma olasılığıydı. Bir diğer sorun da sıfır yerçekimi ya da ağırsızlık. Bu konuda Jules Verne romanını yazarken bir hata yaptı. Uzay yolcuları saniyede 11,27 kilometre hızla yukarı doğru gönderildiklerinde ancak Dünya ile Ay arasında yer alan ve Dünya'nın çekim gücünün Ay'ınki tarafından yok edildiği "nötr nokta"ya ulaştıklarında ağırlıksız oldukları söyleniyordu. Halbuki Barbicane ve yol arkadaşlarının kalkışa dayanabilmeleri halinde baştan beri ağırlıksız olmaları gerekiyordu! Bir kitap üzerinde duran bir kurşunkalem düşünün. Kitaba göre aşağı doğru bastırıyor. "Ağırlığı" var. Şimdi kitabı yere bırakın. Yere vurana kadar düşen kitap, üzerindeki kurşunkalemle aynı yönde ve aynı hizda ilerliyor. Kurşunkalem artık kitaba baskı yapmıyor ve kitaba göre ağırlıksız oluyor. Kitap ve kurşunkalem ayrı hizla yukarı doğru hareket ediyor olsalardı da durum aynı olurdu. Aynı şekilde hareket eden bir uzay aracının içindeki astronot da ağırlıksiz görünecek. Peki ama insan vücudu sıfir yerçekimine nasıl dayanıyor? İlk deneylerde hayvanlar kullanıldı, ikinci yapay uydu olan Sputnik 2, Laika adinda bir köpek taşıyordu. Laika ne radyasyon ne de kapsülün meteorlardan zarar görmesi nedeniyle öldü; sifir yerçekimine rağmen acısız olduğunu umduğumuz ölümünden önce birkaç gün hayatta kalmayı başarabildi. Ben de dahil olmak üzere çok sayıda kişi buna şiddetli biçimde karşı çıkmıştı çünkü Laika'nın Dünya'ya canlı olarak geri dönme gibi bir şansı yoktu. Ama deney bilimsel açıdan çok değerliydi ve insanlı uçuşun yolunu açtı. Gerek Batı'da gerekse S.S.C.B'de gönüllü bulmakta zorluk çekilmiyordu. Washington'da, yeni kurulan NASA Merkür Projesi'ni başlattı ve ilk astronotlarını -Alan Sheppard, Scott Carpenter, John Glenn, Gordon Cooper, Walter Schirra, Virgil Grissom ve Donald Slayton- seçti. Slayton'in sağlık sorunları olmasına ve Merkür Projesi'nden sonra uzun bir süre beklemek zorunda kalmasına rağmen hepsi uzaya gittiler. Dünya çevresinde tur atan ilk astronot Glenn oldu ve daha sonra ikinci yolculuğunu 77 yaşındayken yapması nedeniyle en yaşlı astronot ünvanını da aidı! Eğitim her yönden çok zorluydu. Her adayın gerek zihinsel gerekse fiziksel açıdan mükemmel özelliklere sahip olması gerekiyordu. Astronotların her biri konvansiyonel uçuş araçlarında deneyimliydiler ve santrifüj aracında baş dönmesi gibi büyük rahatsızliklara katlanmak zorundaydılar. Her birinin bilimsel açıdan bilgili olması, kullanılan uzay aracı hakkında her detayı bilmesi gerekiyordu. Yine de çok kısa sürelerin dışında sıfir yerçekimi ortamını yaratmak zordu ve her zaman uzayda baş dönmesi ve mide bulantısı yaşanması olasılığı vardı. İLK UÇUŞLAR Herşey plana uygun olarak ilerliyor gibi görünüyordu ama Doğu'da da benzer bir eğitim veriliyordu ve Ruslar yine ilerideydiler. 12 Nisan 1961'de Sovyet Hava Kuvvetleri'nden Binbaşı Yuri Gagarin A 1 roketine bağlı bir kapsülle firlatıldı ve Dünya'nın çevresinde tam bir tur attı. Yerden yüksekliği 180 ila 327 kilometre arasında değişiyordu. 1 saat 48 dakika süren uçuşun ardından Vostok 1 adlı kapsül daha önceden belirlenen alana güvenli bir biçimde indi; plana uygun olarak Gagarin 7000 metrede kapsülden firlatıldı ve yolculuğuna paraşütle devam etti. Rus kozmonotlar ancak birkaç deneyin ardından iniş sona erene kadar kapsülün içinde kaldılar; Amerikalılar ise iniş sırasında zaten kapsülü terk etmiyorlardı. Bu, Gagarin'in tek uzay uçuşuydu; ne yazık ki yedi yıl sonra sıradan bir hava yolculuğunda yaşamını yitirdi. Ama bu tek uçuşun bile önemi yadsınamaz. En inatçı şüphecileri dahi uzay yolculuğunun mümkün olduğu ve Ay ile diğer dünyalara ulaşılabileceği konusunda ikna etti. Artık insanoğlu Dünya'ya mahküm değildi. Gagarin'in yolculuğunun ardından bir aydan az bir süre sonra Alan Shepard, Mercury 3'le küçücük, daracık bir kapsülün içinde Cape Canaveral'dan fırlatıldı. Dünya'nın çevresinde tur atmadı; hoplaya ziplaya yaptığı yolculuk 14 dakikadan az sürdü ama Capa Canaveral'dan 500 kilometre uzakta denize düşmeden önce 187 kilometre yüksekliğe ulaştı. Uçuş, bir sunucunun anlatımıyla yayınlandı ve dünya genelinde milyonlarca kişi tarafından dinlendi. Soğuk Savaş sırasında gerçekleşen bu yayın büyük bir başarıydı. Dünya çevresinde bir tam tur yapmayan bir diğer uçuş da Temmuz'da yapıldı; kapsülün içinde Virgil Grissom vardı. Bir ay sonra Gherman Titov, Soyvetler Birliği'nin Vostok 2'siyle Dünya çevresinde yaklaşık 17 tur attı ve 25 saat havada kaldı. Bu arada Titov, çok uzun sürmese de ilk kez uzay tutmasına maruz kalan kişi oldu. Inişten çok önce kendini iyi hissetmeye başlamıştı bile. En sonunda ABD'nin ilk yörünge uçuşu, Yarbay John Glenn tarafından daha çok Friendship 7 olarak hatırlanan Mercury 6 ile yapıldı. Gerçekleştirilen birkaç ön deneyin ardından 29 Kasım 1961'de Enos adındaki bir şempanze Dünya çevresinde iki tur attı ve kayıtlara göre yolculuktan sağ ama oldukça huysuz döndü. Shepard ve Grissom gibi Glen'in de uçuşu televizyon, radyo ve gazetelerde yayınlanacaktı. Bir hata olursa artık geri dönüşü yoktu. Glenn, 20 Şubat 1962'de fırlatıldı. Neredeyse 5 saat havada kalan astronot, ağırlıksızlığın rahatsız bir durum olmadığının farkına vardı. Hatta bunu "hoş bir deneyim" olarak tanımlayacak ve kısa sürede alışacaktı. Ortamı tanımladığı sözleri aktarmaya değer: Ufuk masmavi ve beyaz renklerde parıldıyor. Güneş ufka doğru ilerlerken Dünya'nın üzerini kara bir gölge kaplıyor ve ufuktaki o kalın parlak şerit dışında herşey karanlığa gömülüyor. Güneş batarken bu şerit son derece parlak ama zaman geçtikçe alt bölümü parlak turuncuya dönüyor, sonra kızıllaşıyor, daha koyu renklere dönüştükten sonra sonunda mavi ve siyahlara bürünüyor. Dünya'ya bakıldığında görülen renklerin ise 15.000 metre yükseklikteki bir uçaktan görülenlerle aynı olduğunu söylüyor. (Sırası gelmişken, uzaydan ya da Ay'dan Dünya üzerinde görülen tek şeyin Çin Seddi olduğunu belirten yaygın bir dedikodu var. Bu oldukça yanlış bir inanış. Çünkü Çin Seddi ticari bir uçaktan dahi seçilemiyor!) Bu ilk yolculukların tümü çok kısaydı ama en azından yapılan bazı korkunç tahminlerin doğru olmadığını gösterdiler. Örneğin, bir astronotun atmosferin dışına çıkar çıkmaz kozmik ışınlar ya da Güneş'ten gelen zararlı emisyonlar nedeniyle anında öleceği; kapsülde hızla ve küçük parçacıkların bombardımanıyla ölümcül delikler açılacağı; uzaya çıkar çıkmaz başının döneceği ve midesinin bulanacağı; parlak ışıktan gözlerinin hasar göreceği gibi şeyler söyleniyordu. Bu korkuların hiçbiri gerçekleşmedi. Uzay uçuşlarının süreleri arttıkça, ve çok kısa bir sürede bu oldu, astronot ve kozmonotlar, Dünya'ya döndüklerinde yeniden "ağır" olmaya uyum sağlamaları bir süre alsa da, yine etkilenmemiş olarak döndüler. Bir yandan da bu durum, uzun vadedeki hasar olasılığını ortadan kaldırmıyordu. Bu konuda hâlâ önemli bir belirsizlik var. Mars'a yapılan ve aylar süren bir yolculuk, birkaç kilometre yukarıda Dünya etrafında dolanmaktan çok farklı. Ancak, bu tür sorunlar uzak gelecekte düşünülmesi gereken problemlerdi ve bu bakış açısı umut vaat ediyordu. 1960'larda olaylar hızlı gelişti -hatta o kadar hızlı gelişti ki 2000 yılından önce Ay üsleri ve Mars keşiflerine ilişkin mmuhteşem fikirler baş gösterdi. Bu inatçı yılların hakkını verebilmek için bu kitabın birçok sayfasını bu yıllara ayırmak gerekir ama en ilginç nokta şu ki Gagarin'in ilk uçuşunun ardından insanoğlu 10 yıldan kısa bir süre sonra Ay'a ayak bastı. İşte bu yıların başarı ve başarısızlıkları. Mercury ve Vostok döneminin daracık, tek kişilik kapsüllerinin ardından birkaç kişi taşıyabilen daha büyük uzay araçları kullanılmaya başlandı. Ağırlıksızlık, ne zararlı görünüyordu ne de rahatsız ediciydi ama belli sorunları da beraberinde getiriyordu ve astronotlar bu sorunlara alışmak zorundaydılar. Yeme-içme, problem yaratıyordu. Ağırlıksız ortamda sıvı dökülmüyordu. Başta uzay için hazırlanan yiyecekler tatsız tutsuzdu. Zaman ilerledikçe işler daha iyiye gitti ve sonuç olarak uzayda yenilen yemekler evde yenilenlerle aynı düzeye geldi. Çok önemli bir diğer soru da "Uzayda insan nasıl tuvalete gider?" … Bu sorun daha kolay bir biçimde çözüldü; dışkılar vakumla torbalarda biriktiriliyor ve inişten sonra atılıyordu. 1963'e damgasını vuran iki olay gerçekleşti. Tarihte ilk kez, insanlı iki uzay aracı aynı anda yörüngede yol aldılar; birinde Andriyan Nikolayev, diğerinde Pavel Popovich vardı. Yine Sovyetler Birliği'nden Valentina Tereshkova uzaya giden ilk kadın ünvanını aldı. iki yıl sonra ilk "uzay yürüyüşü" Alexei Leonov tarafından yapıldı. Bu noktada Ruslar, tüm önemli gelişmelerde önde yer alıyorlardı ama Amerikalılar da çok da geride değil, hatta Ay'a insan göndermek için yapılan hazırlıklarda öndeydiler. 18 Mart 1965'te Pavel Belyayev ve Alexei Leonov Voskhod 2 ile uzaya gittiler; komuta Belyayev'deydi ama halkın ilgi odağındaki Leonov oldu. Görev sırasında uzay giysilerini giyen Leono, Voskhod'dan çıkıp ilk uzay yürüyüşünü gerçekleştirdi. Fazla ileri gitmedi, dışarıda uzun süre kalmadı ama kesinlikle tarih yazdı. Tabii ki bir güvenlik halatıyla uzay aracına bağlıydı ama zaten sürüklenme gibi bir durum yoktu çünkü uzay aracıyla aynı yörüngede aynı hızla hareket ediyordu. Bu, iki karıncanın, dönmekte olan aynı bisiklet tekerleğinin kenarına tırmanmasıyla açıklanabilir. Daha sonra Leonov şunları yazacaktı: "Yaşadığım keyif hiçbir şeyle ölçülemez. Ne kadar zaman geçerse geçsin yaşadığım ikili duygular hâlâ dün gibi aklımda. Kainatın sonsuzluğu karşısında çok küçük olduğumu hissettim." Ancak bu macerası neredeyse felaketle son buluyordu. 12 dakikadır uzay aracının dışındaydı ve yeniden araca girmeyi denediğinde uzay kıyafetinin şişip kapıdan sığmadığını gördü. Daha sonra çok korktuğunu itiraf edecekti. Uzay kıyafeti içindeki basıncı tehlike yaratacak düzeylere indirdi ve o zaman dahi zar zor girdi uzay aracına. En popüler kozmonotlardan biri olan Leonov, mesleğinde çok başarılı bir yaşam sürdü. Sovyet roket programı planlandığı gibi yürüseydi Ay'a ayak basan ilk Rus ve belki de dünyada ilk kişi olabilirdi. Leonov, yetmişli yaşlarını sürdüğü günümüzde dahi uzay çalışmalarında aktif olarak yer alıyor. Bu arada çok iyi bir "uzay ressamı". TRAJEDİLER Yeni çağın ilk dönemlerinde ölümcül kazalar yaşanmadı. 27 Ocak 1967'de felaket, uzayda değil yerden 61 metre yüksekte vurdu. Apollo Ay görevlerinin ilk uçuşları, çok gelişmiş planlama yöntemlerinin ürünleriydi. Virgil Grissom, Edward White ve Roger Chaffee'den oluşan mürettebatının içinde Grissom ilk yedi astronottan biriydi. White ise Leonov'dan iki hafta sonra uzay yürüyüşü yapan ilk Amerikalıydı. Rutin prova sırasında üç astronot fırlatma konumlarını almışlardı ki aniden bir yangın çıktı. Yangın öylesine kısa bir sürede, o kadar büyük bir alana yayıldı ki hiçbir kurtarma olanağı olmadı. Kabinin içindeki hava saf oksijendi ve astronotların hiçbir şansı yoktu. Hepsi aldıkları riskin farkındalardı ama tümüyle güvenli olması gereken provada yaşamlarını yitirmeleri trajedinin boyutlarını artırıyordu. Ne yazık ki çok kısa bir süre sonra başka bir trajedi bu kez uzayda meydana geldi. S.S.C.B.'den Vladimir Komarov dönemin son Rus uzay aracı Soyuz 1 ile uzaya gönderildiğinde korkulacak bir şey yok gibi görünüyordu. Komarov, bundan önce bir uçuş gerçekleştirmişti ve çok yetenekli olmasıyla ünlüydü. Ama neredeyse uçuş başlar başlamaz sorunlar yaşanmaya başladı. Komarov iniş için hazırlanmaya başladığında cihazlar bozuldu; paraşütler açılmadı ve Soyuz 1 yere çakıldı. Suç pilotta değil, uzay aracındaydı. Uzay tehlikeli bir ortam. Yine de uzay bilimleri konusunda kaydedilen gelişmeler sırasında yaşamını yitirenlerin sayısının, havacılığın ilk dönemlerinde ölenlerin sayısından çok daha az olduğunu belirtmek gerekiyor. Günümüze kadar uzayda yolculuk yapan kişilerin sayısı 400, yaşamını yitirenlerinki ise 20'den az. Her gün karayollarında yaşanan katliamla karşılaştırıldığında uzay uçuşlarının insanın içine su serpecek şekilde güvenli olduğu görünüyor! Yıllar boyunca Rusların kabul ettiklerinden çok daha fazla sayıda kayıp verdiklerine ilişkin dedikodular dinmek bilmedi. Gagarin'in uzaya giden ilk kişi değil ama sağ dönen ilk kişi olduğu iddia edildi. Sovyet döneminde Rusların yaptıklarını dünyanın geri kalanının bilmesini istemedikleri doğruydu. Ancak kayıp astronotlara ilişkin öyküler pek de sağlam olmayan kanıtlara dayandırılıyordu. Gagarin'den önce başarılı ya da başarısız öncülerin uzaya gitmiş olmaları pek de olası değildi.

  • Gaz şikayetiyle mücadele etmenin yolları... Gaz şikayeti nasıl geçer? Gaz sancısına ne iyi gelir?

    Belli bir yaştan sonra gaz sancısı çekilmez olabiliyor. Hatta bazen öyle ağrılara neden oluyor ki, kalkıp çalışmak isteseniz çalıştırmaz yatıp dinlenmek isteseniz uyutmaz. Bu nedenle gaz şikayeti hayat kalitesini etkileyen, yoğun yaşandığı zamanlarda oldukça düşüren bir rahatsızlık olarak karşımıza çıkar. Ancak, gaz şikayetiyle mücadele etmenin bazı püf noktaları da vardır. Bu yazıda bu püf noktalara değinilmeye çalışılacak. Gaz şikayeti nasıl geçer? 1 - Dikkat! İçiniz havayla dolabilir İçimiz havayla mı dolabilir? Yanlış duymadınız, belki size komik bile gelebilir ama insanlar hava yutarlar. Bu nasıl mı olur? Örneğin, gazlı içecekler bunun en temel sebeplerinden birisidir. Gazlı içecekler, içinde bulunan gazlar nedeniyle, tüketildiği taktirde doğrudan hava yutulmasına sebep olur. Hatta bu tüketim, gazı insanların midesine ve doğrudan bağırsaklarına gitmesine neden olur. Hava yutmamızın diğer sebeplerinden birisi de yemek yeme alışkanlıklarımızda ortaya çıkar. Eğer çok hızlı yemek yiyorsanız ya da lokmalarınızı az çiğniyorsanız vücudunuza aldığınız hava miktarı artar. Yemek esnasında fazla konuşmak da vücudunuzdaki havayı arttıran sebeplerden birisidir. Sıralanan bu durumlar insanın vücuduna giren hava miktarını arttırır. Bu durum da insanda gaz probleminin ortaya çıkmasına neden olur. Bu hususlara dikkat etmek gaz problemlerini azaltabilir. 2 - Yiyecekler de gaz yapabilir Gaz probleminin temel nedenleri yalnızca vücuda giren havayla alakalı olmayabilir. Bazı yiyecekler vücuttaki gazı arttırmaya yatkındır. Bu konuda en bilindik örnek fasulye. Ama bu konuda tek suçlu fasulye değil. Fasulye, bezelye, nohut gibi yiyecekler, pancar, enginar, brokoli, karnıbahar gibi sebzeler, şeftali, incir, elma, kaysı, mango gibi meyveler gaz yapan yiyeceklere örnek olarak gösterilebilir. Bu yiyeceklere duyarlılığınız varsa dikkatli olmanızda fazyda var. İnsan vücudunda gaz bağırsaklarda bulunan bakteriler tarafından da üretilebilir. Vücudumuzun kalın bağırsaklara kadar sindiremediği yiyecekleri tüketiyor olabiliriz. Kalın bağırsaklarda bulunan bakteriler, sindirilemeyen şekerleri kendileri için kullanmaya ve onları parçalamaya başlarlar. Böyle durumlarda, sindirim sistemi problemleri yaşanabilir. Buna verilecek en güzel örnek, laktozlu sütler. 3 - Gaz problemini aşmanızı kolaylaştıracak dış gıdalar Bazı yiyecek ve içecekler vücutta gaz problemi yarattığı gibi bazı gıdalar ise gaz probleminin önüne geçmeye olanak tanıyabilir. Bunlar arasında en çok bilinen kimyondur. Bunun dışında nane yağı da vücutta gaz oluşumunun önüne geçebilir. Yemeklerinize bir iki damla nane yağı damlatmak bu konuda fayda sağlayabilir. Bir diğer kolaylaştırıcı gıda ise, probiyotiklerdir. Probiyotikler bağırsaklardaki yararlı bakterilerin oranını arttırırken gazla mücadelede de önemil bir yer tutarlar. 4 - Aman dikkat! Kabız olmayın Kabız olduğunuz zaman gaz probleminizde artış meydana gelebilir. Çünkü kabızlık hali, bağırsaklarda dışkının uzun bir süre kalmasına yol açar. Uzun süre bağırsakta kalan dışkıda bulunan şekerler bağırsaktaki bakteriler tarafından kullanılmaya devam eder. Peki kabız olmanın önüne nasıl geçersiniz? Bol su tüketereek. Bol su tüketmek kabız olma ihtimalinizi azaltır. Bir diğer kabızlık önleyicisi ise egzersiz yapmaktır. Egzersiz, vücudun ve bağırsakların hareket etmesini sağlar böylelikle de kabız olma ihtimaliniz azalır. 5 - Gaz problemi çekenler, tatlandırıcıları hayatınızdan çıkarın Gaz problemi çekiyor ve tatlandırıcı kullanıyorsanız, tatlandırıcıları hayatınızdan çıkarmak probleminizin önüne geçmenizde önemli bir aşama olacaktır. Tatlandırıcılar genellikler şeker yerine geçer. Ve içinde bulunan maddler vücutta sindirilmez. Bu durum ise doğrudan gaz yapımına neden olur. Bağırsaklara gelen tatlandırıcılar bakterilerin onları parçalamasıyla gaz açığa çıkarırlar. Hayatınızda gazdan kurtulmak istiyorsanız, bu konulara dikkat etmeniz yerinde olacaktır.

  • Ocak ayındaki tarihi günler takvimi... Ocak ayındaki önemli günler neler?

    Ocak ayında neler yaşandı, tarih için hangi önemli günler var. Ocak ayındaki önemli günler neler? Bu günler sizin için derlendi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 1 OCAK 1449: Florensa'da Rönesans'ın hükümdarı Lorenzo De'Medici hayata gözlerini açtı. Hükümdarlık yılları İtalyan Rönesansı için en önemli yıllar olacaktı. 1642: Avcı Mehmed olarak da bilinen IV. Mehmed doğdu. 6,5 yaşında Osmanlı Devltetinin 19. Padişahı olarak olarak tahta çıkarılacaktı. 1959: Küba Devrimi zaferle sonuçlandı. 26 Temmuz hareketeinin neticesi olarak Batista havanadan kaçtı. Küba Devrimi'nin öncü kuvvetleri şehre ayak bastı. 2 OCAK 1492: Arapların Avrupa macerası son buluyor. Araplar'ın elinde bulunan Avrupa'daki son kaleleri Granada ele geçirildi. Granada Arapların eline 711 yılında Tarık Bin Ziyad komutasında geçmişti. Bu toprak kazancının ardından, İspanya Emevi Devleti'nin Endülüs eyaleti halini almıştı. 1492 yılının ikinci gününde hakimiyeti tekrar ele alan Aragon Krallığı Arap devletlerinin Avrupa'da kara parçası sahip olma durumuna son verdi. 1523: Rodos Osmanlı'ya teslim. Rodos Şövalyeleri tarafından Rodos Adası Osmanlıya teslim edildi. Teslimiyetin ardından adadan ayrılan Şövalyeler, 28 Temmuz 1922'den beri kuşatma altında bulunuyorlardı. 1905: Çarlık Rusyası'nı 1905 Devrimine götüren sürecin başlangıcı olacak olan gelişme yaşandı. Rus - Japon savaşında Çin'deki Rus üssü Port Arthur, Japon Deniz kuvvetlerine teslim oldu. 3 OCAK 1496: Uçmak için ilk adım. Leonardo da Vinci uçmayı ilk defa denedi. Kendisi tarafından icat edilen uçma makinesi çok da başarılı olmadı. Bu nedenle 43 yaşındaki bilim adamı ileriye dönük bir not aldı: "Bir sonraki denemeyi yaralanmamak için göl kenarında yap" 1777: Geogrge Washinton muzaffer oluyor. Devam eden Amerikan Bağımsızlık savaşında, George Washinton tarafından İngiliz Güçleri yenilgiye uğratılır. Bu zafer, Amerikanın kuruluşuna giden yolda Amerikan direnişçilerinin gücünün İngilizler tarafından net bir şekilde anlaşılmasına olanak tanıdı. 1868: Japonya'da değişim başlıyor. Japonya'da resterasyon dönemi resmen başlıyor. Japon imparatoru Meji iktidarı ele aldığını duyurarak Şogunluğun kaldırıldığını bildirdi. Bu açıklamayla birlikte, Meji Resterasyonu olarak bilinen Japon Modernleşmesinin de başlangıç işareti verilmiş oldu. 1986: İstanbul Borsası faaliyette. Türkiye'de hisse senedi alım satım işlemleri İstanbul Borsası'nın faaliyete geçmesiyle birlikte başladı. İstanbul Menkul Kıymetler Borsası yani İMKB olarak faaliyete 3 Ocak'ta geçen borsanın kuruluş tarihi ise 26 Aralık 1985'di. 4 OCAK 1610: Sultan Ahmet Camii'nin yapımı için temel atıldı. 1903: İdam sehpasında bir fil. Topsy isimli dişi bir fil, Thomas Edison'un verdiği elektrikle öldürüldü. Edison, Filin infazını gerçekleştirirken 1500 kişi ile bu olaya canlı tanık oluyordu. İdam edilen fil 3 yılda 3 eğitmenin hayatını kaybetmesinden sorumlu tutuluyordu. Edison'un ise derdi başkaydı. Edison idamı Nicola Tesla tarafından icat edilen alternatif akımı kullanıyordu. Temel amacı, Tesla'nın icadını gözden düşürmekti. 1948: Mynmar ve Birmanya, 2. Dünya Savaşı'nda uğradıkları Japon işgalinin ardından, 1945 yılında Britanya'ya karşı başlattığı bağımsızlık savaşını kazandı. 1960: Albert Camus hayatını kaybetti. Hayatını kaybetmesin neden olan trafik kazası gerçekleştiğinde 20'nci yüzyılın önemli yazarı henüz 47 yaşındaydı. 5 OCAK 1603: Sipahiler, Saray'a yürüyor. Celali olaylarını gerekçe gösteren sipahiler şikayetlerini dile getirmek için Saray'a yürüdüler. III. Mehmed, sipahilerin şikayetlerini dinlerken, sipahiler tarafından suçlanan Kapı Ağası Gazanfer ile Darüssade Ağası Osman'ı idam ettirdi. 1809: Kale-i Sultani Antlaşması Çanakkale'de imzalandı. Osmanlı İmparatorluğu ve Birleşik Krallık arasında imzalanan antlaşma, diplomatik ve ticari ilişkileri düzenlerken Napoleon'a karşı gizli bir ilişkiyi de düzenliyorlar. 1968: Prag Baharı başladı. Süreç, ülkenin SSCB tarafından işgal edilmesiyle sonlandı. Bu süreç, liberal bir reform programı uygulanmıştı. 6 OCAK 1714: Daktilo'nun patenti alındı. New River şirketi çalışanı Heny Mill'e tarihteki ilk daktilo patenti İngiltere Kraliçesi Anne tarafından verildi. 1838: Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı ressam Samuel Finley Morse, Morse alfabesini kullanan telgraf sistemini ilk defa duyurdu. Telgraf mekanlar arasındaki iletişimi kolaylaştırıyordu. ABD'de ilk telgraf sistemi 1844'te bağlandı. 1921: Yunan Ordusu Anadolu'da ilerliyor. Anadolu topraklarında işgale başlayan Yunan kuvvetleri iki kol halinde harekata başladılar. Kollardan birisi Bursa'da Eskişehir'e diğeri ise Uşak'tan Afyon yönüne doğrduydu. İşgal kuvvetlerin ilerleyişi 9 Ocak'ta İnönü dolaylarına varacak 11 Ocak'ta ise geri çekilme başlayacaktı. 1926: MIT’in temelini teşkil eden Milli Emniyet Hizmeti Riyaseti, Mareşal Fevzi Çakmak’ın emri doğrultusunda kuruldu. Başkanlığına Şükrü Âli Ögel getirildi, adı 1965’te Milli İstihbarat Teşkilatı olarak değiştirildi. 7 OCAK 1789: ABD'de ilk defa başkanlık seçimleri yapıldı. İlk seçimlerde yalnızca mülk sahibi beyaz erkekler oy kullanabiliyordu. Bir ay sonra delegelerin seçimiyle birlikte George Washinton başkan olarak belirlendi. 1858: Sadrazam Mustafa Reşit Paşa kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti. 58 yaşında yaşama gözlerini yuman Sadrazam, beş defa sadrazamlık görevinde bulundu. Tanzimat'ın ilanında da önemli bir rol oynayan Sadrazam, Osmanlı'daki reform hareketine yaptığı öncülük ile bilinir. 1979: Vietnam, Kamboçya'daki Pol Pot ve Kızıl Khemer rejimine son verdi. Rejim, ABD karşısında Vietnam'ı destelemiş ancak kendi halkından 2 milyon kişinin ölümüne yol açmıştı. 8 OCAK 1499: Brötanya Düşesi Anne ile Fransa Kralı XII. Louis Saint- Denis'dc evlendi. Anne, hayatını dükalığmın otonomisini korumasına adadı. Evlenirken beyaz gelinlik giyme âdetininonunla başladığı söylenir. 1918: Wilson İlkeleri ortaya çıktı. Birinci Dünya Savaşı'nın devam ederken ABD Başkanı Wilson tarafından bu 14 ilke ortaya atıldı. Wilson'un bu ilkeleri yeni bir barış sürecine işaret ederken, galip devletlerin egemenliğine dönük bir meşruluk arayışıydı. 1996: Metin Göktepe öldürüldü. Evrensel Gazetesi muhabiri Metin Göktepe İstanbul'da tutuklandı. Göktepe tutuklandığında, Ümraniye Cezaevinde yapılan operasyonda öldürülen tutukluların cenazesini izlemek için habere gitmişti. Ertesi gün, Eyüp Spor Salonu yakınında bir parkta cansız olarak bulundu. 1642: Teleskop babası kaldı. Galileo Galilei 77 yaşında hayatını kaybetti. Galilei ilk modern teleskopu icat etmişti. Mucit, Kopernik'in dünyanın güneşin etrafınnda döndüğüne ilişkin tezine katılmasının ardından Engizisyon mahkemelerinde yargılanmıştı. Mucit yargılandığı bu davadan 359 yıl sonra papalık tarafından beraat edildi. 9 OCAK 1853: Osmanlı değil, hasta adam... Osmanlı İmparatorluğu için "hasta adam" tabiri ilk defa kullanıldı. Rus Çarı I. Nikolay, İngiliz Elçisine Osmanlı İmparatorluğu'nu kastederek "Kollarımızın arasında hasta bir adam var" ifadelerini kullandı. 1976: Acık yok Rocky! Rocky serisinin ilk filmi çekilmeye başlandı. Senaryosunu aynı zamanda başrol oyuncusu da olan Sylvester Stallone'nin yadığı ve çekimlerinin 28 günde tamamladığı film, pek çok Oscar ödülüne layık bulundu. 1990: Güle güle Cemal Süreya. Türk şiirinin en önemli şairlerinden birisi Cemal Süreya ismiyle bilinen Cemalettin Seber 59 yaşında aramızdan ayrıldı. 10 OCAK 1900: Şampiyonlar şampiyonu: Kara Ahmed. Kara Ahmed, güreşte şampiyonlar şampiyonu ünvanına sahip oldu. Fransa'nın Paris kentinde düzenlenen üç maçta da Fransız Paul Pons ile berabere kalan Kara Ahmed dördüncü maçta galip gelmeye başardı. Dördüncü müsabaka iki saat sürdü. 1915: Enver Paşa İstanbul'a dönüyor. Osmanlı ordusu için olabilecek en kötü şekilde sonuçlanan Sarıkamış Harekatı'nda sona yaklaşılırken, Enver Paşa İstanbul'a döndü. 3. Ordu komutanlığını ise Tuğgeneral Hafız Hakkı Paşa'ya devretti. 1945: Ayın isimleri değişiyor. Bazı ay isimlerinin değiştirilmesi hakkındaki kanuna göre Teşrinievvel Ekim, Teşrinisani Kasım, Kanunuevvell Aralık ve Kanunusani Ocak olarak değiştirildi. 10 Ocak'ta kabul edilen 4696 sayılı kanun 15 Ocak'ta Resmi Gazete'de yayınlandı. 1985: TRT Sansürü. TRT Genel Müdürlüğü 205 kelimenin radyo ve televizyonlarda kullanımı yayınladığı liste ile yasakladı. Bu kelimeler arasında, anı, bellek, devrim, dinsel, görsel, özgürlük, söyleşi, ulus ve yaşam bulunuyordu. 11 OCAK 630: Müslümanlar Mekke'yi fethetti. Hz. Muhammed önderliğindeki İslam Ordusu dört kol halinde Fetih Suresi'ni okuyarak Mekke'ye girdi. 1755: Şubat sonuna kadar sürecek don ve şiddetli soğuk başladı. Hâkim Efendi, Haliç donunca şu beyti yazdı: ‘‘Buz üstünden geçen geldi bana yaz dedi târihin/Deniz altmış sekizde dondu buzdan ben-deniz geçtim.” 1967: TOGG Değil Anadol. Anadol marka otomobillerin ilki sahibine teslim edildi. Koç Holding'e bağlı Otosan'ın ürettiği ve "ilk Türk otomobili" olarak lanse ettiği Anadol'un peşin fiyatı 12.000 TL'ydi. 12 OCAK 1593: Osmanlı kapılarını savaştan kaçanlara açıyor. Ülkesi Safevilerce istila edilen Gilân Hâkimi Han Ahmed, Osmanlı topraklarına sığınarak İstanbul’a geldi. Kırkçeşme’deki Yusuf Paşa Sarayı’na yerleşti ve burada üç ay kaldı. 1920: Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı, İstanbul Fındıklı'daki Cemile Sultan Sarayı'nda toplandı. 28 Ocak tarihinde Misak-ı Milli'yi kabul edecek olan yine bu meclisti. Meclis 16 Mart'ta basılacak, 11 Nisan'da resmen kapatılacaktı. 1969: Led Zeppelin piyasada. İngiliz Rock grubu Led Zeppelin'in kendi adını taşıyan ilk albümü piyasaya sürüldü. 13 OCAK 532: Konstantinopolis Ayakta: Bizans'ın başkenti Konstantinopolis'in yarısının yıkımı ve yanmasıyla sonuçlanacak olan Nika Ayaklanması başladı. İmparator Iustiniaus isyanı bastırdı. İsyanı bastırması iktidarını da sağlamlaştırdı. 1129: Tapınak Şovalyeleri resmen "Tanrı'nın Ordusu" ilan edildi. Papalık, Latince adı "İsa ve Süleyman Tapınağı'nın fakir askerleri" olan tarikat Papalık tarafından "Tanrı'nın Ordusu" olarak tanındı. Bu tarihten sonra tarikat soylulardan pek çok destek görmeye başladı. 1957: Frizbi üretilmeye başlandı. Ürünün yaratıcısının ilham kaynağı üzerinde "Frisbee" yazan teneke tabakalar olan aerodinamik plastik disklerin seri üretimine başlandı. 14 OCAK 1938: Yurtta Sulh, Cihanda Sulh. Sadabad Paktı Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylandı. Anlaşma 8 Temmuz 1937 tarihinde imzalanmış, Türkiye, İran, Irak ve Afganistan anlaşmanın tarafı olmuştu. Ülkelerin birbirlerine saldırmaması üzerine kurulu bu anlaşma, 1979 yılında İran tarafından feshedilinceye kadar yürürlükte kaldı. 1943: Liderler Casablanca'da. II. Dünya Savaşı devam ederken Winston Churchill, Franklin Roosevelt ve Charles De Gaulle, Fas'ta Casablanca Konferansında buluştular. Konferasta alınan karar Scilya'ya çıkarma yapılmasıydı. 1954: Dünyaca ünlü güzel star Marilyn Monroe, beyzbol oyuncusu Joe Dimaggio ile evlendi. Bu evlilik birliği bir yıl bile tamamlanmadan sonlandı. DEVAMI GELECEK... Kaynak: NTV Tarih- Ceyda Altındiş

  • Türk Kahvesi nasıl yapılır? İyi Türk Kahvesi yapmanın sırrı

    Türk Kahvesi yapmakta ustalaşmak mı istiyorsunuz? Yaptığınız kahvenin 40 yıl hatıra değmesini mi diliyorsunuz? İyi bir Türk Kahvesi yapmak tesadüf değil. Bazı noktalara dikkat ederseniz yaptığınız kahve oldukça lezzetli olacakatır. Peki iyi bir Türk Kahvesi nasıl yapılır? Türk Kahvesi yapmanın sırrı sizlerle. 1 - Kahvenizi bayatlamadan tüketin Genellikle evimize kahve alırken fazla alma eğilimindeyizdir. Her defasında kahve çektirmek ya da kahve almak bazen zor gelir. Ama iyi bir Türk Kahvesi yapmak için kahveniz taze olmalıdır. Ancak sürekli kahve almakla uğraşmak istemiyorsanız kahvenizin bayatlamasını önlemeniz gerekir. Bayatlamayan kahve hem tazeliğini hem de kokusunu korur. Eğer kahvenizin olabildiğince geç bayatlamasını istiyorsanız, kahvenizi saklarken hava almamasından emin olmanız gerekir. Kahvenizi hava almayacak kaplarda saklamak ve nemden uzak tutmak kahvenizin bayatlamasının önüne geçecektir. Yine de Türk Kahvesi'nin tadının lezzeti için taze çekilmiş bir kahveden daha iyisi yoktur. 2 - Su kalitesi ve ısısı oldukça önemlidir Ne yazık ki artık pek çok yerde musluktan kaliteli su almak mümkün değil. Ancak, kahve yaparken kullanılan su kahvenin içimininde büyük bir etkiye sahiptir. Arıtılmış su kullanılarak veya hazır şişe suyu kullanılarak yapılan kahvelerin içimindeki yumuşaklığın, musluk suyuna kıyasla oldukça fazla olduğunu deneyerek görün. Herkesin bildiği gibi Türk Kahvesi'ndeki başarı köpüğüyle belirlenir. Bu konu türkülerde bile işlenmiştir. "Kahvenin köpüklüsü / Meşenin kütüklüsü / Kadınım aman aman / Sarayın kıymetlisi" sözleri buna en güzel örnektir. Kahvenin köpüğünün daha fazla olması için ise kullanılan suyun ısısı çok önemlidir. Türk Kahvesi'nde köpük sayısını arttırmak için soğuk su kullanılabilir. 3 - Önce karıştırı sonra bekle Yumuşak içim bir Türk Kahvesi kahveyi yaparken ne kadar karıştırdığınız ile doğru orantılıdır. Kahveniz nasıl olursa olsun, ocağa koymadan önce 30 saniye ile 60 saniye arasında karıştırın. Kahvenizi ocağa koyduktan sonra ise karıştırmayı bırakın. 4 - Nasıl pişirmeli? İyi bir kahveyi pişirirken cezvenin malzemesi, pişirme yönteminiz ve ateşin hacmi çok önemlidir. Kahvenizi pişirirken bakır cezve tercih etmek size her zaman avantaj sağlar. Bunun nedeni bakırın ısıyı iyi bir şekilde iletmesidir. Eğer fırsatınız varsa kahvenizi közde pişirmeyi mutlaka deneyin. Közde pişmiş bir kahveden daha lezzetlisini bulmak oldukça güçtür. Kahvenizi pişirmenin en iyi yolu ise kısık ateşte pişirmektir. 5 - Doğru ölçü olmazsa olmazdır Türk Kahvesi içmek istediğiniz zaman hemen bir soruyla karşılaşırsınız. "Kahveniz nasıl olsun?" Türk Kahvesi genellikle üç şekilde tüketilir. Şekerli, orta şekerli ya da sade. Özellikle şeker katılan kahve türlerinde şekerin ölçüsü Türk Kahvesi'nin kalitesini büyük ölçüde etkiler. Eğer orta şekerli Türk Kahvesi yapmak istiyoranız, kullandığınız kahve miktarının yarısı kadar şeker atamınz yeterli olacaktır. Şekerli Türk Kahvesi yapmak istiyorsanız kahve miktarı kadar şeker katmak doğru oran olacaktır. 6 - Ocağı ne zaman kapatmalı? Çoğu insan kahvenin ocaktan almak için doğru zamanın iyice kaynadığı an olduğunu düşünür. Fakat bu çok bilinen bir yaygındır. Türk Kahvesi yaparken cezvenin ocaktan alınmasının doğru zamanda kahvenin kabarmaya başladığı andır..

  • ChatGPT nedir? ChatGPT nasıl ve neden kullanılır?

    Geçtiğimiz yıllar yapay zeka hakkındaki gelişmelerin giderek hızlandığı yıllar oldu. Daha önce bilim kurgu filmlerinde bile abartı olarak görülen pek çok teknoloji artık hayatımızın sıradan bir parçası gibi. Yaşanan gelişmelerin ardından aklına bu filmlerden en az bir iki sahne gelmeyen yoktur. Hayatımızın pek çok alanında yapay zekanın pek çok özelliği kendini gösteriyor. Ses aktarımı yapıp sanatçılara güncel şarkıları söyletmek mi dersiniz, eski bir fotoğrafı baştan yaratmak mı? Bunlar henüz sıradan kimselerin erişebildikleri yapay zeka özellikleri. Bir de askeri ve ticari amaçla yapay zekadan ne ölçüden faydalanıldığını düşündüğümzde neler vardır kim bilir? Özellikle ChatGPT ile birlikte yapay zekanın sınırları insan zekasının sınırlarını giderek daha fazla zorlamaya başladı. ChatGPT nedir sorusu bir anda her yanımızı sardı. Open AI tarafından geliştirilen ChatGPT, kendisiyle konuşan kişinini ifadelerini anlıyor, ona cevap veriyor, baştan sona bir yazı oluşturabiliyor. Hatta daha ileri gidiyor, kod yazabiliyor, bazı kodlardaki hataları ayıklayabiliyor, size pek çok konuda eğitim verebiliyor. Peki bu nasıl mümkün oluyor? ChatGPT nasıl çalışıyor? Yapay zeka, aslında makine öğrenme ile yakından ilişkilidir. ChatGPT'de öğrenme temelli kendini geliştiren bir yapay zekadır. ChatGPT öğrendiği bilgileri nereden edinir. Tabii ki, internet. ChatGPT'nin çalışma prensibi, internet üzerinden bilgileri öğrenmek ve bu bilgileri devrledikten sonra sizinle kurduğu ileşimin bağlamına uygun bir şekilde bilgiyi işlemek. Ve ChatGPT bu işlemi yaparken günlerin, saatlerin, dakikaların geçmesini beklemiyorsunuz. Neredeyse eş zamanlı denecek şekilde, saniyeler içinde ChatGPT size kendi yanıtını sunuyor. ChatGPT bunları yaparken bir kaynakça sunmuyor. Araştırdığınız konu hakkında bir cevap oluşturmaya başlıyor. Cevabın bütünlüklü yapısı kelime kelime oluşuyor. Bir kelime ardındaki kelimeyi de etkiliyor. Çünkü yapay zeka, o kelimeden sonra kullanılması en muhtemelen kelimeyi tahmin ediyor ve ona göre oldukça hacimli metinler oluşturabiliyor. Evet, telefonlarınızdaki tahmin, öneri özelliklerinin oldukça gelişmiş bir versiyonu da denebilir. ChatGPT ücretli mi? En önce belirtilmesi gereken, ister ücretsiz kullanın isterse ücretli ChatGPT kullanabilmek için Open AI adresinden kayıt olmanız gerekiyor. Kayıt tamamen ücretsiz. Kayıt işlemlerinizi, Google veya Microsoft hesaplarınızla tamamlayabilirsiniz. Bu işlemin ardından ise kullanılan bir telefon numarasını kayıt etmeniz gerekiyor. Telefonunuza gelecek kod olmadan kaydınızı tamamlamanız mümkün değil. Şunu da belirtmekte fayda var. ChatGPT aralarında Türkçe de olmak üzere pek çok dili destekliyor. ChatGPT'ye soru sorarken dikkat edilmesi gerekenler ChatGPT'ye soru sorarken dikkat edilmesi gereken püf noktalar alacağınız cevabın kalitesini etkileyebilir. Öncelikle, tabii ki sorunuzu doğrudan sorabilirsiniz. Böyle olduğunda genellikle daha genelgeçer bilgiler alırsınız. Ama soruyu sorarken, kendi bağlamınızı soruyu neden sorduğunuzu, soruya ilişkin koşullar hakkında bilgilendirme yapabilirsiniz. Bu durumda sizin koşullarınıza daha uygun ve gerçeğe daha yakın cevapar almanız olasıdır. Her iki durumda da cevaba ilişkin yeni bir soru ya da yeni bir değişken yazarak cevabı yenilemesini isteyebilirsiniz. Verilen cevabı geçerli ya da geçersiz bulduğunuzu, neden böyle düşündüğünüzü söylediğiniz takdirde yeni ve daha doğru cevap alma şansınız artacaktır. İki önemli nokta! ChatGPT kullanılırken bilinmesi gereken hatta hiç akıldan çıkarılmaması gereken nokta şudur: Yapay zekanın amacı kesin doğru anlamına gelmemektedir. Burdaki bilgiler de tekrar teyit edilmeli ve doğruluğundan emin olmadan doğruymuş gibi sunulmamalıdır. Bu konuda en çok dikkat edilmesi gereken ise, hassas bilgilerinizi paşlaşmamaktadır. Hassas bilgilerinizi yapay zeka ile sohbette oluşan yapay ama samimi ortam nedeniyle çok kolayca paylaşma eğilinde olabilirsiniz. Ama hiç bir hassas bilginizi, finansal bilginiz, güvenlik bilginizi paylaşmamakta fayda var. Kişisel bilgilerinizi ise olabildiğince az paylaşmak en doğrusu.

  • Deprem çantasında neler olmalı? Deprem çantası hazırlayalım

    Deprem... Türkiye için bir doğa olayından çok fazlası. Hem yaşanmışlık, hem yaşanacak olan. Türkiye ne yazık ki bir deprem ülkesi ve 25 yılda ikisi diğerlerine kıyasla çok daha yıkıcı olan pek çok deprem süreci yaşadık. En sonuncusu 6 şubat 2023 yılında Kahramanmaraş Merkezli gerçekleşen ve artçılarının halen devam ettiği depremler oldu. Türkiyeli neredeyse herkes, bu depremlerde bir yakınını kaybetti. Türkiye'nin önemli bir bölümü bu bu depremleri yaşadı. Türkiye bir deprem ülkesi ama maalesef bu depremlere hazırlıklı bir ülke değil. Depremden nasıl kurtulabiliriz? Bilimsel planlamalara uyarak ve deprem dirençli kentler inşaa ederek. Peki bu yetebilir mi? Hayır. Çünkü deprem dirençli kentler inşa ettiğinizde insanların bu kentlerde konut sahip olması ya da bu yerlerdeki konutları kiralayabilmeleri gerekir. Yani önce dayanıklı erişilebilir yapılar insanları ancak depremden koruyabilir. Depreme ilişkin bir diğer hazırlık ise, ne yazık ki daha en baştan binaların yıkılabileceğini, kullanılamayacağını kabul eden bir hazırlık biçimi. Depremde binalar yıkılır ve göçük altında kalırsak yaşamsal faaliyetlerimizi sürdürebilemek ve göçük dışındakilerle iletişim kurabilmek için ya da göçükten kurtulursak yardımlar gelene kadar, temel gıda ve hijyen oanaklarına ulaşana kadar yardımcı olması için hazırlanan deprem çantası. Fakat, büyük yıkımlarda arama kurtarma ekipleri ya da yardım edecek durumda olan depremzedeler varsa ne mutlu. Yine de, ne olursa olsun, deprem durumunda en hazırlıklı şekilde bulunmak gerekiyor. Çanta herhangi bir çanta olabilir. Hayat kurtaracak olan ise içindekiler. Peki bir deprem çantasında neler olmalı? 1- Battaniye Türkiye'nin geniş kesimleri yaz aylarında bile geceleri oldukça soğuk olabiliyor. Deprem sırasında gerek göçük altında kalmış olun gerekse depremden kurtulmuş battaniye ısınma ihtiyacınızı karşılamak için çok önemli. 2- Su Deprem gibi olağan üstü durumlarda en önemli gıdalardan birisi su oluyor. Uzun süre susuz kalmanın suya ulaşıldığında dahi telafii edilemeyecek sonuçları olabiliyor. Uzun susuzluk dönemleri özellikle böbreklerde büyük hasarlar bırakabiliyor. Bu nedenle yanınızda her daim su bulundurmak oldukça önemli. En az bu kadar önemli olan başka bir şey ise, olur da aksi bir durum yaşanırsa elinizde bulunan suyu idareli bir şekilde kullanmak olacaktır. 3- El Feneri Deprem anı, yaşandığı bölgedeki çoğu enerji hattına büyük zarar verir. Bu nedenle deprem bölgelerinde belirli bir süre elektrik sağlanmayabilir. Ya da binanız yıkıldıysa eğer ve siz göçük altında kaldıysanız elektrik kullanma şansınız olmayabilir. Bu zamanlardaa karanlıkta kalmak, çevrenizi kontrol etmek, dışarıyla geceleri işaret göndermek için el feneri oldukça yararlı bir araçtır. 4- Radyo Deprem yeryüzündeki pek çok şeyi büyük bir ölçüde etkileyen bir doğa olayıdır. Telefon ve şebeke hatları da bu doğa olayından yoğun bir şekilde etkilenir. Baz istaysonlarının yıkımı telefon aracılığıyla iletişim kurma olanağını en aza indiririr. Buna karşın radyo frenkansları için vericiler olağanüstü koşullarda daha fazla kullanılabilir. Radyo bu yüzden, dışarıyla haberleşmek için oldukça önemli bir araçtır. Fakat bu noktada dikkat edilmesi gereken bir durum var o da deprem çantanızda yeterince pil olması gerektiğidir. Pillerin tükenmesi durumunda radyonuz çalışmayı keseck ve dış dünya ile iletişim kopacaktır. Bu noktada önemli olan bir diğer durum ise, pillerin zamanla akan bir yapısı olduğudur. Bu nedenle çantanıza koyduğunuz pilleri belirli aralıklarda kontrol etmek hatta yenileriyle değiştirmekte fayda olabilir. 5- Düdük Deprem anında dışarıdakilerle iletişim kurmaya çalışmak, dışarıya bağırmak sanıldığı kadar kolay değildir. O durumdan kurtulma düşünccesi ile çok yüksek sesle bağırabilir ve hemen sesinizi kısabilirsiniz. Ayrıca, sağlık durumunuz, yaşabileceğiniz olası yaralanmalar vücudunuzda yorgunluğa neden olabilir. Bu nedenle vücudunuzu daha da yoracak şeyler sizi kötü etkileyebilir. Böylesi durumlarda, dışarıyla en az eforla en yüksek şekilde iletişim kurmanın en etkili yolu bir düdüktür. Mutlaka çantanızda olmalı. 6- Bozulmayacak kuru gıdalar Depremin ne zaman olduğunu bilemezsiniz. Bu nedenle deprem çantanıza en olabilecek şekilde bozulmamasından emin olduğunuz gıdalar koymanız önemlidir. Bu hem çantayı hazırladığınız tarihten olası bir depremin yaşanacağı tarihe kadar geçen süre de hem de deprem yaşandıktan sonra sıcak ve günlük gıda tüketim imkanını sağlayacağınız ana kadar geçen sürede bozulmamış besine ulaşmanız açısından oldukça önemlidir. 7- İlk yardım seti Özellikle büyük depremler büyük kayıplara neden olabiliyor. Hayatını kaybeden vatandaşların yanı sıra pek çok şekilde yaralanma yaşayanlar oluyor. En ufak yaralanma bile gereği gibi ilgilenilmediğinde ise enfeksiyon riskini beraberinde getiriyor. Böyle anlarda, ülkenin pek çok yerinden gönüllü doktorlar ve sağlık çalışanları deprem bölgesine adeta akın ediyorlar. Ayrıca, eczacılar da bu bölgelerde gönüllü olarak çalışıyor. Ancak, onların tüm çabalarına rağmen olağan üstü durmlarda çok basit tıbbi araç gereçlere, hijyen maddelerine erişim zor olabiliyor. Bu yüzden çantanızda ilk yardım seti bulundurmak oldukça önemlidir. 8- Çöp poşeti, ıslak mendil ve bant Çöp poşeti oldukça kullanışlı bir naylon haline gelebilir. Bir çöp poşetinin hem barınma hem de hijyen konusunda önemli olduğunu dile getirmekte fayda bulunuyor. Depren anında, evler kullanılmadığı için tuvalet ihtiyacını gidermek oldukça problem haline geliyor. Bu ihtiyacını karşılayan insanlar ise suya erişemediği için dışkılarını temizlemekte güçlük yaşabiliyor. Böylesi bir durumda, bu dışkıların temizlemnemesi toplum sağlığını olumsuz yönde etkileyecek çeşitli hastalıkların ortaya çıkmasına olanak tanıyor. Çöp poşeti ise, hem doğrudan kendisisine dışkılama hem de dışkılamadan sonra dışkının dış dünyayla ilişkisinin kesilmesi için önemli bir araç haline geliyor. Çöp poşetinin barınma için imkanına gelince, bu poşetlerin özellikle büyük boy ve kalın olanları insanların su geçirmez malzeme ihtiyacı için önemli oluyor. Havalar sıcak olsa dahi yağış altında kalmak, insanlarda çok ciddi hastalıklara neden olabiliyor. Böylesi koşullarda yağmurdan sakınmayı olanaklı kılacak alanlar yaratmak için oldukça kullanışlı bir malzeme haline geliyor. 9- Enerji kaynağı Bu olmazsa olmaz bir ihtiyaç olmasa da, olduğunda bazı şeyler için büyük kolaylık sağlayacak bir cihaz. Artık hayatımızda çoğu iletişim aracımız ileri derecede elektronik ve hızlı sarjları tükeniyor. Özellikle, deprem gibi bir durumda mobil ağların çökmesi ya da zayıflaması telefonunuz sürekli olarak şebeke aramasına neden olacak ve sarjının çok daha hızlı tüketilmesini sağlayacaktır. Bu gibi durumlarda haberleşme ihtiyacının sağlanması çok önemlidir. Eğer göçük altındaysanız, telefonunuz yardımıyla güne ve saate bakabilirsiniz. Doğru zamanda dışarıyla temas kurmaya çalışabilirsiniz. Bu temas illaki sosyal medya platformaları aracılığıyla olmayabilir. Telefonunuzla dışarıya ses vererek sizi bulmalarını kolaylaştırabilirsiniz. Ama bir heyecanla bunları yapmak yerine, sistematik aralıklarla ve belirli sürelerde yapmak faydalı olabilir. 10- Kıyafet Deprem gibi bir anda kıyafet birincil öncelik gibi durmayabilir. Nitekim öyle. Ancak, çantanızda bir kaç parça yedek kıyafet olması önemli olabilir. Yağmur altında kalıp ıslanıldığında değiştirilebilir sizi bu sayede hasta olmaktan kurtarabilir. 11- Hijyen pedleri Kadın sağlığı için olmazsa olmaz olan pedlere deprem bölgelerinde ulaşmak çeşitli nedenlerle güç olabiliyor. Erkek egemen bir toplumda gönderilecek yardımlar arasında sayılırken akıllara bile gelmiyor. Akıllara gelince de, pedler sanki müstehcen bir şeymiş gibi algılanıp yardım çantasnıdan çıkarılabiliyor. Özellikle kadın dayanışma ağları tarafından hem hatırltılan hem de yardımı örgütelenen bu pedlere ulaşmak deprem gibi olağanüstü durumlarda ne yazık ki güç olabiliyor. Bu nedenle deprem çantanıza hijyen pedi koymakta fayda olur. 12- Kişisel bilgiler, iletişim numaraları Deprem anında kişisel bilgileri ya da yakınlarınızın iletişim numaralarını hatırlamak mümkün olmayabilir. Bu hem hafıza kaybı gibi nedenlerden hem de bu bilgilerin kayıtlı olduğu cihazlara erişimin olmayışından kaynaklanabilir. Özellikle yeni nesil ezbere telefon numarası bilmemektedir. Adres bilmemektedir. Böylesi durumlarda iletişim kurabilmek için bu bilgilerin bir yere kaydetmek faydalı olacaktır. Deprem çantasında olması gerekenler böyle sıralanabilir. Siz bu yazılanlanra kendi ihtiyacınıza göre eklemeler yapabilirsiniz. Umarız kimse böylesi bir durumla yeniden yüzleşmek zorunda kalmaz ancak her an hazırlıklı olmakda fayda var.

  • Bikininin adı nereden gelir? Deniz modasında bomba etkisi

    Yaz ayları geldiğinde hayatımızda deniz modası da belirleyici olmaya başlar. Hatta deniz modası sadece hayatımızı değil bedenimizi, yeme alışkanlıklarımızı da etkiler. Öyle ki, mayolarımıza uyabilmek, mayoların içinde yakışıkılı/güzel görünmek için diyetler yapmaya, spora gitmeye başlarız. Her şey, taş çatlasa 10 gün sürecek tatilimizde şık görünmek ve bir nebze de olsa kendimizi iyi hissetmek. Tabii ki, o 10 günde çekilen videoları bütün bir yıla yayarak sosyal medyada paylaşmak için bu kısa zamanda nasıl göründüğümüz de önemlidir. İşte bu aylarda bikini de en önemili modalardan birisidir. Peki, bikininin adının nereden gelir hiç düşündünüz mü? Bikini, mayonun bir türüdür. Mayo'dan önce de denize girerken giyilen kıyafetler vardır. Mayonun 100 yılı aşkın tarihi, özellikle denize girerken bir bedende nelerin kapatılması gerektiği tartışmasına göre şekil alır. Ama bazen de, mayo bu tartışmaların yönünü belirler. Bir bedenin neresinin kapatılması gerektiğine ilişkin tartışma toplumsal bir tartışmadır. Hangi yerlerde vücudumuzun ne kadar açık olabileceği, toplumdaki kurallarla belirlenir. Hatta bunun uç düzeyini yasal kurallar belirler. Bomba gibi bir etki: Bikini Bikini, 1947 yılında Fransız modacı Louis Reard tarafından tasarlandı. Bikini ilk tasarlandığında daha önceki yıllara kıyasla daha cesur bir giysiydi. Bugün her ne kadar normalleşmiş olsa da, deniz giysisinin ikiye ayrılması ve kadınların vücudunda görünen kısmının artması o yıllarda büyük bir etki yaratmıştı. Yaratılacak bu etkinin adeta bir bomba etkisi olacağını öngören tasarımcısı ise tam da bu yüzden bu yeni deniz kıyafetine "Bİkini" adını vermişti. Çünkü bikini, ABD'nin nükleer bomba denemelerini yaptığı adalardan birisinin adıydı. İlerleyen yıllarda, mikro bikini, tanga bikini gibi modellerle daha da cesur bir kıyafet olan bikini, bomba etkisini ilerleyen yıllarda da sürdürdü. İşte bikininin adı bu bomba etkisinden gelir. Bikini adasında nükleer bomba denemeleri Bugün bikini adasında yaşamak mümkün değildir. Sebebi ise adada yapılan nükleer denemelerdir. ABD ordusu "Baker" isimli nükleer bomba denemelerini Marshall Adaları'nda gerçekleştirdi. Bu bombalar, Marshall Adalarındaki, Bikini Adası'nı ve Enewetak Mercanları'nı hedef almıştı. 25 Temmuz 1946 yılında yapılan bu denemeler iki noktayı da yaşanmaz hale getirdi. Bu denemeler, ikinci dünya savaşının ardından gerçekleşti. Hedef noktalar zorla boşalttırıldıktan sonra, gerçeğe uygun bir şekilde filolar üzerine bombalar atıldı ve hedefteki tahribatlar gözlendi. Aynı zamanda, bu adalarda ilerleyen yıllarda hidrojen bombası da denendi. Bugün bikini dendiğinde aklımıza genelde yaz ayları, deniz, kum ve güneş gelir. Bikini adası ve onun akıbeti artık bilinmemektedir. Artık bikini kelimesi bir adayı değil, bikini takımı, bikini modelleri gibi kıyafetleri akıllara getirir. Tasarımcının öngörüsü, kıyafetin adının adanın adının önüne geçmesiyle sonuçlanmıştır.

bottom of page